# taz.de -- Üniversiteden KHK ile ihraç edilenlerin iadesi: Beraat kararları hak ihlallerini gidermiyor
       
       > KHK ile görevinden ihraç edilen insanlardan bazıları, yargılandıkları
       > davalardan beraat etmelerine rağmen işlerine iade edilmedi. İade hakkını
       > alanlar ise kısıtlamalarla karşı karşıya.
       
 (IMG) Bild: 2016'dan bu yana hakkında dava açılan pek çok kişi beraat etmiş olsa da, çok azı işine dönebildi.
       
       Mihriban Yıldırım’ın (30) hayatı, 2016 Eylül’ünde gece yarısı yayınlanan
       bir KHK ile bir anda değişti. Trabzon’da yaşayan ve Karadeniz Teknik
       Üniversitesi’nde asistan hekimlik yapan Yıldırım, kamudaki işinden ihraç
       edilmişti. Hakkında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla dava açılan
       Yıldırım’a yöneltilen suçlamanın gerekçesi, ByLock kullandığı iddiasıydı.
       Suçlamanın herhangi bir dayanağı olmadığı, çok geçmeden mahkemede
       kanıtlandı. Yıldırım, Ekim 2017’de beraat etti.
       
       Mahkemenin kararı, Yıldırım'ın üniversiteye geri dönebileceği anlamına
       gelmiyordu. Bunun için iki yıl daha beklemesi gerekti. Nihayetinde OHAL
       Komisyonu'ndan çıkan karar Yıldırım’ın yaşadığı mağduriyetleri gidermedi:
       “Bir gün YÖK'ten gelen bir telefonla hakkımda iade kararı verildiğini
       öğrendim. 'Hakkım olanı aldım’ diye düşündüm.“ Ancak Yıldırım'ın bu
       düşüncesi uzun sürmedi.
       
       Türkiye’de 2016’daki darbe girişiminden günler sonra ilan edilen Olağanüstü
       Hal (OHAL) dönemi sona ermiş olsa da, bu dönemde yürürlüğe konulan Kanun
       Hükmünde Kararnameler’in (KHK) yol açtığı hak ihlalleri sürüyor. Aradan
       geçen üç yılda hakkında dava açılan pek çok kişi beraat etse de, çok azı
       işine dönebildi. KHK ile ihraç edilmek, pasaportların iptaliyle gelen
       seyahat özgürlüğü kısıtlaması, özel sektörde de iş bulamama, ya da eğitim
       ve çalışma hakkının ihlali anlamına da gelebiliyor.
       
       19 Temmuz 2018’de OHAL sona erdiğinde, 134 bin 144 kişi görevinden ihraç
       edilmişti- bunlardan 6 bin 81'i yükseköğretim kurumlarında çalışan
       akademisyenlerdi. 22 Mayıs 2017’de ihraçlara itirazları değerlendirmek için
       çalışmaya başlayan komisyon, 25 Ekim 2019 itibariyle 126 bin 200 başvurunun
       92 binini inceledi, 8 bin 100 kabul, 83 bin 900 ret kararı verdi.
       
       ## İade kararlarında 2006 yılının önemi
       
       Mihriban Yıldırım ihracın ardından gelen iki yılda Trabzon’da kalarak
       Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nda kadın sekreteri oldu.
       Sendika içinde kadın çalışmaları, kentte toplumsal muhalefet ve kadın
       mücadelesi içinde yer aldı. Türk Tabipleri Birliği içinde çalışmalar
       yürüttü. Yerel medyada hedef gösterildiği için Trabzon’da bir iş bulmasının
       zor olduğunu söyleyen Mihriban Yıldırım, Haziran 2019'da ise sendika
       çalışmalarına devam etmek için geldiği İstanbul’da özel bir hastanede de
       çalışmaya başladı. Yeni işinde henüz beş ay geçirmişti ki, beklediği karar
       geldi: Yıldırım’ın üniversiteye dönebileceğini söyleyen karar sonunda
       çıkmıştı.
       
       Yıldırım’ın iadesinde bazı koşullar vardı. Öncelikle ihraç edildiği
       üniversiteye dönemezdi. İstanbul, Ankara ya da İzmir’de bulunan bir
       üniversiteye dönmesi de mümkün değildi. Ayrıca döneceği yerin 2006’dan
       sonra kurulmuş bir üniversite olmasına öncelik verilecekti- eğer buna
       dönmek denilebilirse: “Psikiyatri uzmanı olmak için üç buçuk yıl daha
       eğitim almam lazım. Bu eğitim için yeterli kadrosu olan bir üniversitede
       olmam gerekiyor. Köklü bir üniversiteyi kazanmışken, şimdi 2006 sonrası
       açılan bir üniversitede olma ihtimalim var. „
       
       Komisyon tarafından göreve iade edilen akademisyenlerin üç büyük şehir
       dışında bulunan ve tercihen 2006 sonrasında kurulmuş üniversitelerde
       görevlendirilmesinin bir öncelik olduğunun belirtilmesi bir tesadüf değil.
       Zira 2006 yılı, AKP'nin „Her ile bir üniversite“ sloganlarıyla
       yükseköğretimi yeniden şekillendirmeye başladığı milada işaret ediyor. Bu
       tarihten sonra büyük çoğunluğu üç büyük şehrin dışında olmak üzere toplam
       55 tane devlet üniversitesi açıldı. Herhangi bir altyapısı bulunmadan
       kurulan bu üniversiteler, uzun süredir öğretim üyesi açığıyla baş başa
       durumda.
       
       AKP yanlısı kadrolaşmanın önemli bir ayağı olan bu üniversitelerde çalışan
       eğitim görevlileri, ihraçlarla boşalan büyük üniversitelere atandılar.
       Böylece akademik bağımsızlık ve eleştirel düşünce gibi değerlere sahip
       çıkan köklü üniversiteler, AKP kadrolarıyla dolduruldu. Yani KHK’lar,
       kişilerin haklarını ihlal etmenin ötesinde, kurumların devlet eliyle
       dönüştürülmesinde de bir araç olarak kullanıldı.
       
       Eğitim Sen İstanbul 6 nolu Şube Başkanı Görkem Doğan, bu kısıtlayıcı
       uygulamaları, hükümetin Türkiye'deki kültürel iktidara hakim olma çabasıyla
       açıklıyor: „Erdoğan bunu defalarca kendisi söyledi. Türkiye'deki
       entelektüel ortama hakim olmak istiyor. Üniversiteler bunun için en iyi
       araç. Köklü üniversitelerin hepsi bu üç büyük kentte.“ Doğan'a göre iade
       kararlarında 2006'dan sonra kurulan üniversitelere öncelik verilmesinin bir
       sebebi, akademisyenlerin bu üniversitelerde tutunamayacak olması: „Komisyon
       kararı ile dönseler bile o okullardan istifa etmelerini beklediklerini
       düşünüyorum.“
       
       ## „Kimse kusura bakmasın“
       
       Bu sürecin önemli aktörlerinden Barış İçin Akademisyenleri (BAK) ile ilgili
       durum da, KHK rejiminin tutarsızlığını gözler önüne seriyor. 2016’da Kürt
       illerindeki şiddete son verme ve müzakere koşullarını hazırlama çağrısı
       yapan bildiriye imza veren akademisyenlerin 822’sine „Terör örgütü
       propagandası“ suçlamasıyla dava açıldı. Akademisyenlerin 406’sı ise
       kamudaki görevlerinden ihraç edildi. Temmuz ayında Anayasa Mahkemesi barış
       bildirisinin suç teşkil etmediğine karar verdi ve dava açılan
       akademisyenlerden 529’u beraat etti. Böylece ihracın gerekçesi kalkmış
       oldu. Ancak ihracın yarattığı etkiler kalkmadı. Peki neden? 1 Aralık günü
       İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun AYM kararı hakkında yaptığı açıklama bu
       konuda bir fikir veriyor: “Her şeye Anayasa Mahkemesi’nin gözüyle bakıyor
       değilim, kimse kusura bakmasın.“
       
       Barış Akademisyenleri’nin avukatlarından Meriç Eyüboğlu, Anayasa
       Mahkemesi’nin kararının yargı, yürütme ve tüm yurttaşlar için bağlayıcı
       olduğunu hatırlatıyor. OHAL Komisyonu’na beraat kararı sunmalarına gerek
       kalmaksızın ihraç edilenlerin iadesini sağlaması gerektiğini söylerken,
       hükümetin bu konuda işlem yapması gerektiğini vurguluyor. Şimdi, iadeler
       için verilmesi gereken yeni bir mücadele söz konusu.
       
       Barış Akademisyenleri, haklarının iadesi talebiyle 2 Aralık’ta hak
       ihlallerinin son bulması ve işe iade talebiyle İstanbul’da bir eylem
       düzenledi. Eylemin adresi OHAL Komisyonu’nun işlemlerini yürüttüğü İstanbul
       Valiliği önüydü. Tarihi binaya çıkan yollar polislerle kaplandığı için
       Valilik binasına çıkan yolun başında toplandılar. “Gasp edilen haklarımızı
       geri alacağız“ pankartını açan akademisyenlerin bir kısmı, eylemin ardından
       haklarındaki beraat kararlarını OHAL Komisyonu’na sundu. Dilekçesini sunan
       bir akademisyen, dışarıya çıkıp çay içen arkadaşlarının yanına oturdu ve
       bir espri yaptı: “Hemen yarın işe başla dediler.“ Akademisyenler gülmeye
       başladılar. Yanlarında bekleyen polisler hemen uyardı: “Çayınızı başka
       yerde içseniz?“ Bu uyarı karşılık bulmadı. O sırada sokaktan bir iş
       makinesi geçti. Üzerinde “Adil“ yazılıydı. Bu da bir başka espri olmalı.
       
       İhraç edilen pek çok insan, kamudaki görevlerine dönerken Mihriban
       Yıldırım’ın yapması gereken tercihle karşı karşıya. Herhangi bir suç
       işlemediği mahkeme eliyle tespit edilmiş insanlar, çalışmaya devam etmek
       için yaşadıkları şehirleri ve tüm düzenlerini değiştirmek zorunda
       kalacaklar. İstanbul’a yeni taşınan Mihriban Yıldırım, iki hafta içinde
       çıkacak bir kararla hayatını bir kez daha taşıyacak. Türkiye’nin içinde
       bulunduğu kriz nedeniyle önünü göremediğini söylüyor. Gideceği yerde nasıl
       bir ortamla karşılaşacağı, okulun eğitiminin yeterli olup olmayacağı ya da
       işinde mobbing ile karşılaşıp istifaya zorlanıp zorlanmayacağını bilmiyor.
       Hekimliğe devam edip etmeyeceğine göreve başladıktan sonra karar verecek.
       Hayatıyla ilgili çok fazla belirsizlik olsa da emin olduğu bir şey var:
       “Sağlık alanına mücadele etmeye, sendika ve meslek odaları içinde yer
       almaya devam edeceğim. Hakkım olanı alacağım.“
       
       5 Dec 2019
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Beyza Kural
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Politika
 (DIR) Özgürlükler
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA