# taz.de -- Sürgündeki Mölln Konuşması: 1992'den beri kurumayan gözyaşları
       
       > Stand-up sanatçısı İdil Baydar, 27 yıl önce Mölln'de neonaziler
       > tarafından öldürülen üç kişinin anıldığı etkinlikte konuşma yapacağı için
       > ölüm tehdidi aldı.
       
 (IMG) Bild: Yeliz Arslan, Ayşe Yılmaz ve Bahide Arslan, 23 Kasım 1992 gecesi neonaziler tarafından katledildi
       
       Frankfurt’ta yağmurlu bir pazar öğleden sonrası. Havanın karanlık ve soğuk
       olmasına rağmen “Sürgündeki Mölln Konuşması“ için yüzlerce insan Tarih
       Müzesi’nde toplanmış. Az sonra anmanın gerçekleştirileceği salonda,
       genciyle yaşlısıyla, Almanıyla göçmeniyle iki yüzden fazla konuk var.
       Dışarıda, özel güvenlikçilerin çanta kontrolü yaptığı giriş kapısının
       önünde, çok sayıda insan salona girebilme ümidiyle bekliyor.
       
       Ayşe Yılmaz, Yeliz Arslan ve büyükanneleri Bahide Arslan, 23 Kasım 1992
       gecesi Mölln’de neonazilerin evlerine attığı molotof kokteyliyle
       katledildi. 2009’da başlayan Mölln Konuşması etkinliği, ancak dört yıl
       boyunca Mölln Belediyesi'nin resmi anma etkinliğinin bir parçası olabildi.
       Belediye, ailenin ve yakınlarının konuşmacıları bizzat seçmesine izin
       vermediğinden etkinlik o zamandan bu yana sürgünde gerçekleşiyor. Toplumsal
       ırkçılık, neonazizm ve anmalara yönelik yaklaşımın eleştirel bir resmini
       çeken bu etkinlik, bu yıl yoğun güvenlik önlemleri altında Frankfurt’ta
       gerçekleşiyor.
       
       Oyuncu ve stand-up sanatçısı İdil Baydar’ın cep telefonuna etkinlik
       öncesinde çok sayıda ırkçı ölüm tehdidi ulaşmış. Bu yıl Arslan ve Yılmaz
       ailelerinin yanında ana konuşmacı olarak o da sahne alacak. Baydar
       konuşması sırasında kendisine gelen tehditlere değiniyor: “17 Kasım 2019’da
       Sürgündeki Mölln Konuşmasını yaparsan seni gebertirim.“ Gönderen:
       “SS-Obersturmführer“ (SS Üsteğmeni). Bu, Baydar’ın bu yıl aldığı sekizinci
       ölüm tehdidi. Salonda bir uğultu yükseliyor. Baydar konuşmasına şu soruyu
       sorarak devam ediyor: “Sağcıların henüz yapmadığı, bizim hala korkacağımız
       bir şey kaldı mı ki?“
       
       Oldukça duygu yüklü bir konuşma yapan Baydar, kişisel ve kararlı ifadeler
       kullanıyor: „1992'de yanaklarımdan dökülen gözyaşları hala kurumadı. Aradan
       geçen yıllarda göçmenlerin yaşadığı evler yakılmaya devam etti. Aşırı
       sağcılar sinagoglara, camilere, mülteci kamplarına, kebap dükkanlarına, iş
       yerlerine ve evlere saldırdı. Hep aynı şey söylendi: ‚Bir daha asla!‘ (…)
       Ama hiçbir şey durmadı.“
       
       ## „Irkçı sağcı terör hakkında konuşmaya ihtiyacımız var“
       
       Sürgündeki Mölln Konuşması’nın organisyon komitesi, güvenlik kurumlarının
       etkinliği koruma görevini Frankfurt 1. Polis Karakolu’na vermesi karşısında
       şoka uğramış. Zira Frankfurt 1. Polis Karakolunda görevli memurlar, NSU
       davasında müdahil davacı olarak kurban ailelerini temsil eden Frankfurtlu
       avukat Seda Başay-Yıldız’a geçtiğimiz yıl tehdit faksları çekmekle itham
       ediliyorlar.
       
       İdil Baydar’a yönelik tehditlerin açığa çıkmasından bu yana organizatörlere
       Anne Frank Eğitim Merkezi'nde bulunan danışma bürosu “Response“ eşlik
       ediyor. Response, sağcı, ırkçı ve antisemitist şiddetin hedef aldığı
       insanları destekleyen bir kurum. Kurumun yöneticisi Olivia Sarma,
       sağcıların şiddet eylemlerinin ya da tehditlerinin yalnızca mağdur olan
       kişiyi hedef almadığını ifade ediyor: “Kamuoyunda sağa karşı sesini
       yükselten ya da ırkçılık tehdidiyle karşı karşıya olan diğer insanları da
       sindirme amacı güden bir mesaj niteliğindeler.“
       
       Müzenin çevresi ekip aracı kaynasa da, salonun içinde tek bir polis dahi
       göze çarpmıyor. Onun yerine, iki yana dizilmiş çok sayıda güvenlik
       görevlisi var. Ancak bunlara rağmen salona gergin bir atmosfer hakim değil.
       Baydar, konuşmasının sonunda sağcı ve ırkçı şiddet kurbanlarını sayıyor:
       Alberto Adriano, NSU kurbanları, Kassel Valisi Walter Lübcke, Halle
       katliamı kurbanları, Oury Jalloh ve Burak Bektaş.
       
       Baydar’ın konuşması, kurbanları anmakla ilgili olduğu kadar, dayanışmaya da
       dair. İbrahim Arslan da konuşmasında tekrar tekrar aynı noktaya değiniyor:
       “Dayanışmaya ve ırkçı sağcı terör hakkında konuşmaya ihtiyacımız var.“
       Etkinliklerin odağında mağdurların yer alması gerektiğini vurguluyan
       Arslan, mağdurlar olmadan yapılan bir anmanın mizansenden ibaret olacağını
       söylüyor: Kurbanlar ve hayatta kalan mağdurlar birer figürandan ibaret
       değil, aksine yaşananların asli tanıkları. Dayanışma içinde anmakla, siyasi
       imaj uğruna düzenlenen bir anma arasında büyük bir fark var.“
       
       Saldırı sırasında yedi yaşında bir çocuk olan İbrahim Arslan, büyükannesi
       Bahide’nin kendisini ıslak havlulara sarmalayıp mutfağa götürmesi sayesinde
       hayatta kalabilmiş. 2007 yılından bu yana, mağdurların bakış açısının
       görünür hale gelmesi ve sesinin duyulması için uğraşıyor. Faillerin değil,
       kurbanların ve diğer mağdurların ön planda olmasını amaçlıyor. Arslan’ın
       açık ve kararlı sözleri dinleyicilere ulaşıyor.
       
       Toplumun çoğunluğunu oluşturan beyaz Almanların faillere odaklanmasını
       eleştiren Arslan, yapısal ırkçılıktan söz ederken, bir grup beyaz salonu
       usulca terk ediyor. Bu anmanın polis korumasında düzenlemesi insanda nasıl
       bir duygu uyandırıyor? “Hiçbir etkisi yok,“ diyor İbrahim Arslan. Bu tür
       tehditlere alışalı çok olmuş. Her gün yapısal ve kurumsal ırkçılıkla ve
       düşmanlıkla karşı karşıya olduğunu söylüyor. “Derimizin rengini ya da
       görünüşümüzü öylece değiştiremeyiz. Dolayısıyla varlığımız bile bir direniş
       teşkil ediyor. Yine de sokağa çıkacağız.“
       
       Baydar ve İbrahim Arslan'ın dışında Namık, Yeliz ve Faruk Arslan da
       etkinlikte konuşuyor. NSU tarafından 2001 yılında öldürülen Süleyman
       Taşköprü'nün kardeşi Osman Taşköprü’nün mesajı ve 1982 yılında Almanya’da
       artan ırkçılığı protesto etmek için Hamburg'da kendini yakan Semra Ertan'ın
       yazdığı bir şiir okunuyor.
       
       ## „Aşırı sağcılar yeni bir fenomen değil. Hep buradaydılar“
       
       Etkinliğe Frankfurt’tan gelen 35 yaşındaki Mahmood üçüncü sırada oturuyor.
       Salondaki çoğu insan gibi, o da gözle görülür biçimde duygulanmış durumda.
       Bugün burada olmak, onun için önemli. Ailesi memleketlerini terk ettiğinde
       daha henüz birkaç aylıkmış. Almanya’da büyümüş: “Sağcı şiddetin
       kurbanlarını ve diğer mağdurlarını anmak ve dayanışma göstermek için
       buradayım,“ diyor. “Bu tür etkinlikler, toplumsal çoğunluğa bir anda ortaya
       çıkan bir 'sağa kayma’ yaşanmadığını, aksine bu noktada tarihi
       süreklilikten söz edebileceğimizi göstermek açısından önemli. Aşırı
       sağcılar yeni bir fenomen değil. Hep buradaydılar; ama Almanya, onyıllarca
       onları görmezden gelerek, ırkçı ve antisemitist saldırıları
       önemsizleştirdi.“
       
       Mekanı terk etmeden hemen önce durup arkasına dönen Mahmood, “Bugün
       kimlerin gelip kimlerin gelmediğine bir bakın. Siyasetçiler nerede?
       Belediye başkanı nerede? Bu, devletin gözünde ne kadar değerimiz olduğunu
       gösteriyor.“ ifadelerini kullanıyor.
       
       Almancadan çeviren: Levent Konca
       
       18 Nov 2019
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Ayesha Khan
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Toplum
 (DIR) Einwanderung
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA
       
 (DIR) Todestag von Semra Ertan: Im Feuer
       
       An ihrem 25. Geburtstag hat sich Lyrikerin Semra Ertan 1982 in Hamburg
       wegen des wachsenden Rassismus selbst verbrannt. Ein Ort des Gedenkens
       fehlt.