# taz.de -- Ahmet Altan yeniden tutuklandı: Sekiz gün süren özgürlük
       
       > Gazeteci-yazar Ahmet Altan'ın tahliyesinden kısa süre sonra yeniden
       > tutuklanması, Türkiye'nin yargı bağımsızlığı sorununun reform ile
       > çözülemeyeceğini bir kez daha gösterdi.
       
 (IMG) Bild: Altan'ın 4 Kasım'daki tahliyesi, muhalifler arasındaki derin fikir ayrılıklarını da göz önüne serdi
       
       1138 günlük tutukluluğunun ardından 4 Kasım’da adli kontrolle serbest
       bırakılan gazeteci-yazar Ahmet Altan, tahliye kararından sekiz gün sonra
       yeniden gözaltına alındı ve ardından tutuklandı. Gerekçe, İstanbul
       Cumhuriyet Başsavcılığı'nın tahliye kararına yaptığı itirazın mahkeme
       tarafından kabul edilmesiydi. Oysa Ekim ayında TBMM'den geçen yargı reform
       paketinin ardından mahkemeler üzerindeki baskının kısmen azaldığı yönünde
       yorumlar yapılıyordu. Altan’ın cezaevinden çıkmasının ardından hukuksuz bir
       şekilde yeniden tutuklanması, Türkiye’de karar merciinin yargıda değil,
       siyasette olduğunu bir kez daha gösterdi.
       
       Ahmet Altan, 15 Temmuz 2016'daki başarısız darbe girişiminden iki hafta
       sonra, Fetullah Gülen Cemaati’nin medya ayağına yönelik yürütülen
       soruşturmalar kapsamında tutuklanmıştı. Altan'ın 15 Temmuz’dan hemen önce
       katıldığı televizyon programında sarfettiği sözler, darbe girişimini
       önceden bildiğine kanıt olarak gösterilmiş, Ahmet Altan’ın çeşitli gazete
       yazıları ve açıklamaları da iddianamede yer almıştı. Yargıtay 16. Ceza
       Dairesinin daha önce „darbeye teşebbüs“ suçundan verilen ağırlaştırılmış
       müebbet hapis cezaları hükmünü bozmasının ardından yeniden yargılama yapan
       İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Kasım'da verdiği kararla, „silahlı
       terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme“ suçundan yargılanan Ahmet
       Altan'a 10 yıl 6 ay hapis cezası vermiş ve tahliyesine karar vermişti.
       
       Aslında ceza mahkemesi tarafından verilmiş bir tahliye hükmüne ancak
       İstinaf Mahkemesi ya da Yargıtay müdahale edebilmeliydi. Ahmet Altan
       hakkında çıkan karar, bir ilk olmamakla birlikte, Türkiye standartlarına
       göre bile hukuksuz. AKP, kendi iradesi dışında hareket eden mahkemelerin
       kararlarını tersine çevirmek için bu tür müdahaleleri bir süredir yapıyor.
       taz.gazete'ye konuşan İstanbul CHP Milletvekili avukat Sezgin Tanrıkulu,
       Türkiye’de bu uygulamanın artık rutinleştiğine dikkat çekiyor: “Tahliye
       kararlarına karşı savcının itirazı mümkün değilken bu düzenleme 2017
       yılında Anayasa'ya aykırı bir KHK ile kanunlaştı.“
       
       ## „Hukuksuzluğun freni kopmuştur“
       
       Ahmet Altan’ın avukatı Figen Çalıkuşu, müvekkili hakkında çıkartılan
       yakalama kararını mahkeme yerine televizyondan öğrendiğini söyledi: “Karar
       benden önce Anadolu Ajansı'na tebliğ edildi.“ Normal şartlarda bir
       mahkemenin verdiği hükmün savcılık ya da başka bir mahkeme tarafından
       bozulamayacağını vurgulayan Çalıkuşu, taz.gazete'ye yaptığı açıklamada
       “Hukuksuzluğun freni kopmuştur“ dedi. Ahmet Altan'ın eski avukatı Veysel Ok
       da, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, „Aynı davadan iki kez serbest
       kalıp yine aynı davadan iki kez tutuklanmayı hukuken açıklamaya çalışmayın.
       İntikam alıyoruz deyin bitsin“ diye tepki gösterdi.
       
       Ancak Altan’dan intikam almak isteyen yalnızca iktidar değildi. Altan'ın 4
       Kasım'daki tahliyesi, muhalif kesimler arasındaki derin fikir ayrılıklarını
       da gözler önüne serdi. Ahmet Altan, Taraf Gazetesi’nin Yayın Yönetmeni
       olduğu dönemde, iktidarın uygulamalarını „demokratik“ olarak değerlendiren
       bir yayın politikası izlemişti. Altan, sonraki dönemde iktidara karşıt bir
       pozisyon alsa da geçmiş çizgisi unutulmadı. Birçok muhalif isim, Altan'ın
       işlemediği bir suç için hapiste kalmasını tercih ederdi.
       
       Kamuoyu tepkilerinin bölünmüşlüğünün, iktidarın Altan hakkındaki bu
       hukuksuz kararı almasını kolaylaştırdığı söylenebilir. Zira yargıyı
       tamamıyla ele geçirmiş olan iktidarın hukuksuzluklarını kişi ve durumlara
       göre desteklemek, AKP’nin elini güçlendiriyor; Erdoğan'ın hukuku bir sopa
       olarak kullanmasına ve adaleti siyasetin bir uzantısı olarak
       araçsallaştırmasına zemin hazırlıyor. Avukat Çalıkuşu bu durumu Türkiye'nin
       „kronikleşmiş, hastalıklı refleksi“ olarak yorumluyor: „Herkes kendi
       mahallesi için adelet ve özgürlük istiyor.“
       
       Yaşananlar, Türkiye'deki yargı bağımsızlığı sorununun göstermelik bir
       reform paketi ile çözülemeyeceğini gösterdi. Özellikle terör örgütü
       propagandası gibi suçların muğlak bir tanıma sahip olması, gazetecileri
       cezaevlerine gönderirken, aynı zamanda ülkenin doğusunda yüzde 70 oyla
       seçilmiş HDP'li belediye başkanlarının da görevden alınmasına olanak
       sağlıyor. Toplumun adalete olan inancının giderek azaldığı bir iklimde göz
       boyamak için yapılan sözde reformlar, Türkiye'de adalet olmaması
       gerçeğinden çok, insanların bu durum hakkındaki algısını değiştirmeyi
       amaçlıyor.
       
       13 Nov 2019
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Erk Acarer
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Özgürlükler
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA