# taz.de -- Canan Kaftancıoğlu: „Korkması gerekenler onlar“
       
       > Berlin'i ziyaret eden CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile
       > hakkında verilen hapis cezasını, İmamoğlu yönetimindeki İstanbul'u ve
       > Almanya'daki temaslarını konuştuk.
       
 (IMG) Bild: Kaftancıoğlu: „Tek adam anlayışının geleceğe, gençliğe kadınlara verecek bir şeyi kalmamıştır“.
       
       taz.gazete: Eylül ayı başındaki duruşmanızda 10 yıla yakın hapis cezası
       aldınız. Attığınız birkaç tweet yüzünden bu kadar uzun bir süreyi hapiste
       geçirme ihtimaliniz hakkında ne düşünüyorsunuz? 
       
       Canan Kaftancıoğlu: Bu cezayı açıkçası Canan Kaftancıoğlu’na verilmiş bir
       ceza gibi değil, bugüne kadar Türkiye’de hak ve özgürlük mücadelesi yapan,
       düşüncelerini özgürce ifade eden, iktidarın yaptıklarına karşı söz
       söylemekten çekinmeyen herkese verilmiş bir ceza olarak görüyorum. Sürecin
       işleyişi de bunu gösteriyor. İl başkanı olmaya karar verdiğim andan
       itibaren, bana ait olan ve olmayan eski sosyal medya paylaşımları ortaya
       çıkarılmaya başlandı. Bunun üzerinden korkunç bir karalama ve linç
       kampanyası başlatıldı. İl başkanı olduktan sonra da Cumhurbaşkanı grup
       toplantısına çıktı ve bu paylaşımlar üzerinden yaptığı konuşmayı “Bedelini
       ödeyeceksiniz“ diye bitirdi. Bu konuşmadan hemen bir gün sonra hakkımda
       soruşturma açıldı. Aslında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bir hafta önce
       bakanlıktan benim soruşturulmamla ilgili izin istenmiş. Ama seçimi AKP
       kazandığı için bu rafa kaldırılmış. İstanbul seçimlerinin iptal edildiği
       anda bu yine birilerinin aklına gelmiş. Benimle ilgili bir iddianame
       oluşturuldu ve beş gün içinde kabul edildi.
       
       Mahkemede size kendinizi savunma fırsatı verildi mi? 
       
       Duruşmalarda sanık olarak hiçbir hakkım kullandırılmadı. Tanıklıklar,
       hukuka uygun olmayan şekillerde kabul edildi. Tüm taleplerimiz reddedildi.
       Savunmamı yaptım ve savcı benim savunmamdan sadece iki dakika sonra,
       önceden hazırlanmış mütalaasını flash bellek ile çıkarıp mahkemeye sundu.
       Bu şu anlama geliyor: Sanık olarak ne söylerseniz söyleyin, zaten sizi
       cezalandırmaya kararlı bir anlayış var. Beş ayrı davadan 9 yıl 8 ay gibi
       bir ceza alınca diyorum ki, bu bir ceza değil cezalandırma davası. Burada
       bir adli mühendislik söz konusu. Durum bu cezanın hukuki değil siyasi bir
       yargılama olduğunu gösteriyor.
       
       İstanbul Belediye Başkanı olarak seçilmesinde önemli bir rol oynadığınız
       Ekrem İmamoğlu'nun performansını nasıl buluyorsunuz? 
       
       Ekrem İmamoğlu kampanya boyunca şunu söylemişti: Biz İstanbul’da günü
       kurtaran politikalar değil, uzun ve orta vadeli, kenti ve kentte
       yaşayanları korumaya yönelik çalışmalar yapacağız. Bunun adımları atıldı ve
       çok yoğun bir şekilde hissediliyor. Kısa vadede hissedebilecek kararlar da
       ortaya çıkmaya başladı. Örneğin su faturalarının indirilmesi ya da
       öğrencilerin ulaşım bedellerinin olması gereken sınırlara çekilmesi gibi.
       
       İstanbul'da kayıtlı olmayan Suriyelilerin şehri terk etmeleri gerektiği
       yönündeki valilik kararını nasıl yorumluyorsunuz? 
       
       İnsanların isteği dışında geri gönderilmesini bir insan hakları aktivisti
       olarak doğru bulmuyorum. Bu sorunu, insanları zorla bir yere gönderen
       değil, insanların neden geldiğini gören bir yerden, hep birlikte uzun
       vadeli planlama yaparak çözebiliriz. Suriyelilerin de sağlık ve eğitime
       erişimleri nasıl sağlanır, bunu düşünmeliyiz. Sorunu çözebilmek için konuyu
       doğru bir yerden ve doğru bakışla algılamak, masaya yatırmak ve çözüm
       araçlarını oluşturmak lazım. Burada aslında iktidarın yürüttüğü dış
       politika ve ekonomik politika yanlışları nedeniyle Suriyeliler ile
       vatandaşların karşı karşıya geldiği bir durum söz konusu. Türkiye’de
       yaşayan Suriyelilere hak temelli bir bakış açısı ile yaklaşıp, sorunun asıl
       kaynağının „Neden Suriyeliler Türkiye’ye gelmek zorunda kaldılar?“
       noktasından değerlendirmek lazım.
       
       Ağustos ayı sonunda İstanbul’da çoğunluğu gençlerden oluşan LGBTİ+
       gençlerin düzenlediği spor etkinliği Queer Olympix yasaklandı. Türkiye
       genelinde resmi bir yasak olmamasına rağmen etkinlikler tek tek iptal
       ediliyor. Oldukça fazla LGBTİ+ destekçiniz var. Sizin de LGBTİ+ hakları ve
       bu tür keyfi yasaklara karşı somut bir icraatınız var mı? 
       
       Bu icraatleri hayata geçirebilmek için öncelikle iktidar olmanız lazım.
       Türkiyede yasaklar sadece LGBTİ+ bireylere karşı değil. Her alanda
       yasakların olduğunu biliyoruz; her gün yaşıyoruz. Ne yazık ki hala KHK'lar
       eliyle ile tesis edilen, sadece OHAL mantığı ile idare edilen, LGBTİ+
       yürüyüşünün yanında kadın yürüyüşünün de yasaklandığı, en demokratik hak
       olan basın açıklamalarına izin verilmeyen bir iklimdeyiz. Yasaklanan
       yürüyüş sonrası CHP'li belediyeler tarafından LGBTİ+ bireylere yönelik hak
       temelli, ciddi paylaşımlar yapıldı. Bu kıymetliydi. Hatta bunu yaptı diye
       belediyelerimiz hedef gösterildi, soruşturma geçirdi.
       
       Almanya'da İmamoğlu'nun seçilmesiyle „Erdoğan'ın sonu geldi“ manşetleri
       atıldı. Berlin'deki temaslarınızda nasıl bir izlenim edindiniz? 
       
       Alman basınının tespitinin doğru olduğunu düşünüyorum. Almanya’da
       yaptığımız temaslarda da kardeş partimiz SPD ile, hükümetle ve demokratik
       kitle örgütleri ile temaslarımızda şunu ifade ettik: Birincisi İstanbul
       seçimlerinde, vatandaşın AKP yenilmez algısı kırıldı. İkincisi, bu
       seçimlerle birlikte AKP’nin kendi içinde de ayrışma ve katlamasına tanıklık
       ettik. Zaten tek adama bağlı siyasetin ömrü sınırlıdır. Uluslararası
       ilişkilerde de ülkelerin değil tek adamın çerçevesinde bir siyaset
       yürütüyorsanız bunun da sonu gelir. Tek adam anlayışının geleceğe, gençliğe
       kadınlara verecek bir şeyi kalmamıştır. Bu sadece Türkiye içindeki bir
       siyasi gerçeklik değil. Biliyorsunuz tüm dünyada popülist bir siyaset
       hakim. Popülist siyasetin hakim olduğu noktada sonuç alabilmek için
       değerlerinize bağlı, sosyal demokrasi ve özgürlükleri merkez alan bir
       yerde, yan yana durarak mücadele edebilmeniz gerekiyor. Popülizme de karşı
       bir duruş sergileyip sonuç alınması bakımından Almanya ile karşılıklı
       öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu gördük.
       
       Geçtiğimiz haftasonu Berlin'de bir toplantı yapıldı. Toplantıya sürgündeki
       aydınların yanı sıra CHP, Saadet Partisi, İyi Parti ve HDP'den temsilciler
       katıldı. AKP'ye yakın medya, toplantıyı „darbe planı“ olarak değerlendirdi.
       Bu değerlendirme hakkında neler söyleyebilirsiniz? 
       
       Korkmalarının sebebini çok iyi anlıyorum. Çünkü AKP’nin yürüttüğü
       stratejinin ana unsurlarından birisi, bir şekilde insanların ayrışmasına
       vesile olmak, yan yana gelmelerini engellemekti ve bunu çok iyi
       başardıklarını düşünüyorum. Ancak seçimler bize farklılıklarımızla
       ayrışarak değil, özgürlük ve adalet talepleriyle yan yana durmayı
       başarabildiğimizde tek adam anlayışının önünde güçlü bir set
       çekebileceğimizi gösterdi. Yan yana geldiğimizde sonuç alabiliyoruz. Bunu
       Kürtleri, milliyetçileri ve AKP’li seçmeni de kastederek söylüyorum.
       Berlin'deki toplantıda yan yana gelen kesimlerin ortak amacı da, AKP'nin
       anlayışına karşı mücadele etmek. Türkiye’deki hak ve özgürlük mücadelesine
       katkı sunacak bir toplantı olmuş.
       
       Size soruşturma başlatıldığı dönemde, „Aktroller“ kadar CHP'nin de içinde
       size karşı bir karalama kampanyası yönetildiğini ifade etmiştiniz.
       Özellikle sosyal medyada tarafınıza yapılan saldırılar sizi gündelik
       hayatınızda ne ölçüde etkiliyor? 
       
       Ben, korkması gerekenin bizler olduğunu düşünmüyorum. Korkması gereken asıl
       suçlulardır ve emin olun bizden daha çok korkuyorlar. Zaten korktukça
       zulümleri artıyor, zulümleri arttıkça korkuyorlar. Kendisi gibi düşünmeyeni
       ya da risk olarak gördüğü herkesi, bugün beni, yarın sizi hedef haline
       getirmekten imtina etmeyen ve bununla siyasetini örgütleyen bir anlayış
       var. O nedenle korkması gerekenler onlar.
       
       Toplumun kahramanlar yaratmak zorunda bırakılmasına üzüldüğünüzü
       söylüyorsunuz. Kamuoyunda siz ve Ekrem İmamoğlu hakkında oluşan beklentiler
       hakkında ne söyleyebilirsiniz? 
       
       Toplumsal sorunların o kadar çok arttığı bir ortamda yaşıyoruz ki toplum
       haklı olarak bir kahraman ortaya çıksın ve bizim sorunlarımızı çözsün
       beklentisi içinde. Ben kişisel olarak halkın sorunlarını yine halkın
       çözebileceğine inananlardanım. Çünkü kahramanlar yaratılınca şöyle bir
       sorun ortaya çıkıyor: Bizler kahramanlar üzerinden sorunları çözmeye
       çalışırken, bu beklenti içinde kendi öz gücümüzü unutuyoruz. Bir yanılsama
       içine giriyoruz. Sanki kahramanlar yaratırken, normal olan davranışları da
       kahramanlık olarak algılamaya başlıyoruz. Kahramanlara ihtiyaç duyulmaması
       için mücadele ediyorum.
       
       27 Sep 2019
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Erk Acarer
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Politika
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA