# taz.de -- Yazar Doğan Akhanlı: „Savcı Celal Kara'nın aklı varsa Almanya'dan dışarı adım atmaz!“
> Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli yazar Doğan Akhanlı ile Goethe
> Madalyası'na layık görülmesi, Türk yargı sistemi ve Türkiye-Almanya
> ilişkileri üzerine konuştuk.
(IMG) Bild: Akhanlı: „Türkiye keyfi ve aptalca siyasetini sürdürdükçe ödüllerin ardı arkası kesilmez.“
2017 yılında Türkiye'nin İnterpol üzerinden çıkarttığı karar ile yakalanan
ve Türkiye'ye iade edilme tehlikesi yaşayan yazar Doğan Akhanlı, son iki
sene içinde Almanya'daki en tanınmış Türkiyeli yazarlardan biri haline
geldi. Ağustos ayında Alman Devleti tarafından Goethe Madalyası'na layık
görülen Akhanlı ile Türkiye'deki siyasi tutuklular, Türk yargı sistemi ve
Türkiye-Almanya ilişkileri üzerine konuştuk.
taz.gazete: Ağustos ayının sonunda Weimar kentinde Almanya devletinin resmi
onur madalyası olma özelliğine sahip Goethe Madalyası ile
ödüllendirildiniz. Bu ödülü almak nasıl bir histi?
Doğan Akhanlı: Ödülün bana gerçekdışı gibi gelen bir yanı var. Ödül
töreninde yaptığım teşekkür konuşmasında belirttiğim gibi, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti beni suçlu ilan etme tavrını sürüdürmemiş olsaydı,
İspanya’da tutuklanmayacak, sonrasında Madrid Goethe Enstitüsünün misafiri
olmayacak, bu arada halen Türkçe’de yayınlanmayan „Bükülen Zamanlar“ adlı
kitabı da yazamamış, olacaktım. Alman basını benim durumuma ilgi
göstermese, Almanya Şanşölyesi ve Dışişleri Bakanı tutuklanmamı görmezden
gelse, Türkiye’ye ve oradaki bilinmez bir geleceğe iade edilmem de
mümkündü. Alman Hükümeti'nin tepkisi ve uluslararası dayanışmanın çok büyük
bir boyut kazanması sonucu, sadece Türkiye’ye iade edilmekten kurtulmakla
kalmadım, Almanya ve Avrupa’da tanınmış bir şahsiyete de dönüştüm. Yalnızca
siyasi kimliğimle değil, yazarlık kimliğimle de tanındım. Türkiye keyfi ve
aptalca siyasetini sürdürdükçe, „ödüllerin“ ardı arkası kesilmez.
Ödülünüzü Türkiye'de tutuklu olan müzisyen Hozan Cane başta olmak üzere tüm
siyasi tutsaklar adına aldınız. Bu konuşmanın ardından Alman Devleti'nin
Hozan Cane'nin serbest bırakılması için tekrar bir girişimi oldu mu,
bilginiz var mı?
Hozan Cane Alman vatandaşı olduğu için Almanya bunu şu veya bu şekilde konu
yapmak zorundadır. Ancak devletler arasındaki ilişkiler ve çıkarların,
kişilerin kader ve akibetlerinden bağımsız olduğu gerçeğini de gözden
kaçırmamak gerekir. Ahmet Altan, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi
tanınmış tutukluların halen hapiste oldukları, Canan Kaftancıoğlu gibi
muhaliflerin ağır cezalara çarptırıldıkları bir dönemde, Hozan Cane’nin
kurtarılması ne yazık ki kolay değil. Yine de keyfi saldırıların kurbanı
olmuş insanlarla dayanışmanın sürekliliği önem arzediyor.
Siz de 2017 yazında Türkiye'nin İnterpol üzerinden çıkarttığı tutuklama
kararıyla İspanya'da gözaltına alınmıştınız. Türk yargısıyla yaşadığınız
problemleri biraz anlatabilir misiniz?
2010 yılında, Türkiye’ye girerken tutuklandım ve adeta bir nefret
çemberinin içine düştüm. Türkiye'ye gelişimin tek amacı olan babamı görme
isteğim, üzerime hoyratça boca edilen ithamlar ve yargıçların keyfi
kararlarıyla mutlak bir tarzda engellendi. Babamın tahliyemden 12 gün önce
vefat etmesi, benim için tamiri mümkün olmayan bir kayıptı. Avukatlarım, o
zamanlar ünlü olup da, şimdi hafızalardan silinen Savcı Celal Kara’nın
iddianamesindeki bütün suçlamaları tek tek ezip tahliyemi sağlasalar da
Celal Kara, intikamını Yargıtay nezdinde beraatime yaptığı bir satırlık
itirazla aldı. Beraatim kaldırıldı. Yeniden tutuklama kararı çıkarıldı.
İnterpol tarafından aranmamın ve 2017 Ağustosu'nda tatil için gittiğim
Granada’da bir otel odasında tutuklanmamın nedeni de buydu. Yargıtay’ın
hukukla alakasız yargıçlarının çoğu, “FETÖ“cü oldukları iddiasıyla şimdi ya
tutuklu ya da işinden edilmiş durumda. Celal Kara’nın, Almanya’ya kaçtığı
gazeteler tarafından yazıldı ama kendisi ortalıkta yok! Şimdi o da benimle
aynı maddeden ağırlaştırılmış müebbet cezası talebiyle yargılanıyor ve
İnterpol tarafından aranıyor. Aklı başındaysa Almanya’dan dışarı adım
atmasın derim!
Şu an Almanya'da en çok konuşulan Türkiyeli yazarlar arasındasınız, ancak
elde ettiğiniz başarı Türkiye'de neredeyse görmezden geliniyor. Bu konuda
ne söyleyebilirsiniz?
Bu sadece benim maruz kaldığım bir durum değil. Türkiye’de yaşamıyorsan ve
Türk adı taşıyorsan, garip bir „dışlanma“ durumu oluşuyor. Benzer olgu,
başka ülkelerin „sürgün“ yazarlarının da başına geldi. Nazi döneminde
Almanya’yı terkeden yazar ve sanatçılar da, yıllar boyu Almanya’da
görmezden gelindiler. Benim için „yazarlık“ kimliğim önemli, „Türkiyeli“
kimliğim daha az önemli olduğu için bu dışlanma duygusu katlanılabilir bir
duygudur.
Türkiye Devleti sizi hapse atmak isterken, Alman devleti size ödül veriyor.
Bu çelişkiyi nasıl yorumluyorsunuz? Alman Devleti'nin Türkiye ile ilişkisi
üzerine ne düşünüyorsunuz?
Almanya-Türkiye ilişkisini esas belirleyen tarihi suç ortaklığı olmuştur.
Göç ettiğim Almanya ile doğduğum yer olan Türkiye yüzyıllardır dostturlar.
Mareşal Helmuth Graf von Moltke, 1835-1839 yıllarında Osmanlı ordusunun
modernleşmesini sağlarken, Kürt isyanlarının bastırılmasında da ciddi bir
rol oynamıştı. Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler, Yezidiler kırılırken,
Almanya sesini çıkarmamıştı. 1938’de Almanya’da havralar, Yahudilere ait
işyerleri yakılıp yıkılırken, Dersim’de Kürtler kırılıyor, aileleri
öldürülüyordu. Ancak tarihsel suç ortaklığına rağmen, iki ülke arasında
temel farklılıklar da söz konusudur. Kendi tarihsel suç ve sorumluluğuyla
uğraşmak Almanya’nın ikinci bir yüzü. Ancak Türkiye, sorumluluğunu
taşıdığı, yeryüzünde bilimsel olarak en iyi incelenmiş, araştırılmış iki
soykırımdan biri olan Ermeni Soykırımı'nı inkara devam ediyor, soykırım ve
tarihsel şiddet ile yüzleşmeye bir türlü yanaşmıyor. Almanya’nın Türkiye’ye
karşı gelenekselleşen ve onu suç ortağı durumuna düşüren siyasi tutumu,
Türkiye’nin demokratikleştirilmesi sürecine katkıda bulunmuyor. Bu tutum,
bugün Kürtlere karşı sürdürülen “düşük yoğunluklu savaş“ döneminde de
kendini gösteriyor. Almanya’nın ekonomik çıkarlarından dolayı, Türkiye’deki
insan hakları ve demokrasiyi kurban etme tutumunu terk etmesi gerekir.
Son yıllarda Türkiye'den Avrupa'ya çok ciddi bir beyin göçü gerçekleşiyor.
Gelenler sizce burada aradıklarını bulabilecekler mi?
Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri farkında değiller ama, „beyin göçü“ bir
ülkenin başına gelebilecek en berbat felaketlerden biridir. 12 Eylül askeri
darbesinde bile bu kadar yoğun bir „beyin göçü“ yaşanmamıştı. Bu, uzun
vadede Türkiye’nin kültürel bakımdan çölleşmesi anlamına gelecek. Avrupa,
göç etmek durumunda kalanlara bir cennet vaat etmiyor. Dolayısıyla
Türkiye’yi terk edenleri de ciddi sorunlar bekliyor.
16 Sep 2019
## AUTOREN
(DIR) Rezan Aksoy
## TAGS
(DIR) taz.gazete
(DIR) Özgürlükler
(DIR) Kolumne Transit
(DIR) Doğan Akhanlı
(DIR) taz.gazete
## ARTIKEL ZUM THEMA
(DIR) Nachruf auf Doğan Akhanlı: Ein Autor auf Wahrheitssuche
Im Werk von Doğan Akhanlı gab es viele Bezüge zur Türkei und zu
Deutschland. Beide Länder haben ihn geprägt.
(DIR) Nachruf auf Doğan Akhanlı: Ein unbeugsamer Kritiker
Der türkische Schriftsteller befasste sich mit dem Genozid an den
Armeniern. Seit Jahren lebte er im Exil. 2017 war er in Spanien verhaftet
worden.