# taz.de -- Rapçi Ezhel ile söyleşi: Angara ayazı Berlin'i kesti
       
       > Avrupa turnesi kapsamında Berlin'e gelen Hip-Hop sanatçısı Ezhel ile
       > Türkçe Rap'ın kökenlerini, halk müziğinden aldığı ilhamı ve cezaevinde
       > geçirdiği süreyi konuştuk.
       
 (IMG) Bild: „Ben politik olmak için sanat yapmıyorum ama sanatımda ister istemez politika oluyor.“
       
       „Ezhel“ adıyla bilinen rapçi Sercan İpekçioğlu, 16 Mart günü Berlin'in önde
       gelen kültür mekanlarından biri olan Festsaal Kreuzberg'de konser verdi.
       Almanya'nın başkentine sık sık gelip giden Ankaralı sanatçı, „Artık bir
       ayağımız burada“ diyor. Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında „Uyuşturucu
       kullanımını özendirmek ve kolaylaştırmak“ suçundan tutuklanan Ezhel,
       yaklaşık bir ay sonra serbest kalmış ve beraat etmişti.
       
       Mayıs 2017'de çıkardığı Müpthezel albümüyle tanınan 28 yaşındaki Ezhel ile
       Universal Music'in Berlin bürosunda buluştuk. Ezhel ile Türkçe Rap'ın
       kökenlerini, halk müziğinden aldığı ilhamı ve cezaevinde geçirdiği süreyi
       konuştuk.
       
       Ankara ve Berlin iki başkent. „Şehrimin tadı“ şarkısında „Ankara ayazı
       ruhumu keser“ diyorsunuz. Peki Berlin'in ayazı nasıl? 
       
       Valla Berlin biraz daha soğuk olsa da Ankara ayazına çok benzediğini
       düşünüyorum; benzer hisler. Rüzgar olarak da, ruh olarak da hoşuma gidiyor.
       Ankara bir “Cumhuriyet“ şehri. O dönemin Cumhuriyet mimarisinde 20'lerin,
       30'ların Alman mimarisini görebilirsin. Burası ilham veren bir şehir.
       
       Türkçe rap'in geçmişine bakarsak böyle bir tez var: Türkçe rap Almanya'da
       doğdu. 
       
       Tez değil. Burada, Kreuzberg'de doğdu: Mesela Islamic Force. Bu gruptan Boe
       B'nin dövmesi var bende.
       
       Islamic Force'un dışında akla gelen isimler Cartel ve Killa Hakan… 
       
       Ben buraya şu an Hakan abinin evinden geliyorum zaten. Bize Kreuzberg'i
       gezdirdi. Berlin'e ikinci kez geldiğimde tanıştık. Türkçe rap için çok
       büyük bir isim.
       
       ## Buradaki insanlara geldiğiniz yeri, müziğinizi öğrendiğiniz ve
       geliştirdiğiniz şehir olan Ankara'yı nasıl anlatırsınız?
       
       Ben Hip-Hop ortamını hep Ankara'nın sokaklarında gördüm. Şu an insanlar
       daha çok internette paylaşım yapıyorlar, ama eskiden orada bir “community“
       vardı. Biz o hayatı yaşıyorduk, herkes ekmeğini paylaşıyordu. Kimsenin işi
       gücü yoktu, herkes sokakta hayatta kalmaya çalışıyordu. Ama zaman değişti,
       sokaklar eskisi kadar somut ve bir arada değil.
       
       Ne değişti? 
       
       Ülkenin koşulları, dünyanın koşulları. İnsanlar müzik etkileşimini artık
       internetten, sanal bir şekilde yapıyorlar. Sokaktaki his bana bazen biraz
       yitmiş gibi gelse de Ankara'nın her zaman sağlam bir Hip-Hop ortamı oldu.
       Başı da Ankara'da kurulan Mode XL grubu çekti. Biz de onlardan çok
       etkilendik. Ama sadece Hip-Hop değil, Ankara'nın Türk müziği üzerinde genel
       bir etkisi var. Hep müzisyen çıkarmış bir şehir.
       
       Türk müziğinden nasıl bir ilham aldınız? Neşet Ertaş'ın isyanı geldi
       aklıma. Sanki bir isyanı paylaşıyorsunuz. 
       
       İç Anadolu'daki bozlak kültürü olsun, türkü kültürü olsun, bunlar bana hep
       ilham vermişti. Ankara'nın kendine has „oyun havası“ kültürü var, pavyon
       kültürü var. Özellikle Türk halk müziğinden çok etkileniyorum. Divan ve
       halk şiirleri. Günümüz rapçilerinin yaptığı müziğin eskinin ozanlarından
       çok da farklı olmadığını düşünüyorum. O kadar çok benzerlik var ki
       şaşırırsın, anlattıkları şeyler, başkaldırıları… Hip-Hop çok uluslararası
       bir kültür ama insan kendi kültürünü de bilip bunu evrensel olanla
       harmanladığı zaman çok başka bir sanat çıkıyor ortaya.
       
       “İsyan“ motifi Arabesk müziğiyle de ortak bir nokta.
       
       Benzer sosyokültürel vo sosyoekonomik arkaplanları var, o açılardan
       benzeyen yerleri de var. Ama tabii arabesk daha duygular üzerine, acı ve
       sıkıntı üzerine. Hiphop biraz daha sınırsız, anlatabileceği şeyler daha
       çok. Her şeyden bahseden bir tür olsa da beslendiği yerlerden birisi de
       burası. Demek ki insanlar acı çekiyor, müzikteki isyan da tutunulacak bir
       yer oluyor. Elbette bunun sınıfsal bir yanı da var.
       
       Belki de bu isyanı yansıttığınız için yaklaşık bir ayınız hapiste geçti.
       Tarafınıza yöneltilen “Uyuşturucuya özendirme suçlaması“ hakkında ne
       düşündünüz? 
       
       Garip geldi. Aslında bekliyordum, çünkü toplumun alışık olmadığı bir şeyi
       yaptığımın farkındaydım. Ama kendi müziğimizin bu kadar dinleneceğini
       beklemiyordum. Adliyeye ifade vermeye gittim. Hakim tutuklu yargılanacağımı
       söyledi. Önceki gün İngiltere'deydik, ilk defa yurt dışında konser
       vermiştik. Sonra Türkiye'ye döndüm ve hapse girdim. Hiçbir şey yapamadım.
       “Tamam,“ dedim, “hadi bakalım başımıza ne gelecekse göreceğiz.“
       
       Cezaevi nasıldı? 
       
       Benim için tam bir deneyim oldu. İçeriye gene müzik sayesinde alıştım. Bir
       Ali dayı vardı içerde. Bana dedi ki, “Yeğenim burada rap map yok.“ Dedim
       “Ne var dayıcığım?“ Dedi, “biz türkü dinleriz.“ Ben de bağlama olup
       olmadığını sordum. Getirdiler, çaldım biraz. Çok hoşuna gitti. Sonraki
       dönemde hapiste biraz radyo muamelesi gördüm. Gülüp geçiyorum şimdi tabii.
       Ama orada hayatın gerçeklerini gördüm. Bir sürü insanın başına çok garip,
       çok kötü şeyler gelmiş. Bakış açımı değiştirdi. Bana sabretmeyi öğretti.
       Hayatıma çok şey kattı.
       
       Sizce cezaevine girmenizin sebebi gerçekten uyuşturucuya özendirmek miydi?
       Yoksa uyuşturucudan çok „hayata karşı isyan etme, hayattan zevk alma,
       müziğe kendini verme, akşam kafayı bulma“ gibi bir tutum söz konusu
       olabilir mi?
       
       Öyle tabii, şarkı sözlerime fazla doğrudan yaklaşımlar var. Devletin
       tepkisini bir yerde anlayabiliyorum: „Bu çocukları uyuşturucuya, zehire
       özendiriyor“ gibi. Ama böyle bir durum yok. Maalesef her şey böyle makasla
       keser gibi çözülmeye çalışılıyor. Hiç kimse diyalog içerisinde değil.
       Ortada bu işin nasıl olması gerektiğine dair bir fikir yok. Doğası gereği
       böyle bir şey sanat, hiçbir zaman baskıyla engelleyemezsin. İmkansız.
       İnsanlar zaten bir şekilde tepki veriyor. Halk gerçekten bir şeyden
       tiksinirse zaten ona göre sonuçlar çıkar ortaya. O zaman kimse tutamıyor;
       ne devletler, ne başka bir güç. Benim yaşadıklarımın Türkiye'de yapılacak
       bütün sanat işleri için örnek olmasını isterim. Çünkü sanat özgür kalmalı,
       kardeşim. Sokaklarda gördüğün şeyi yansıtıyorsun, kendini anlatıyorsun,
       hayatı anlatıyorsun.
       
       Sokakta gördüklerinize güzel bir örnek „Geceler“' şarkısında geçiyor.
       „Şehrimin tadı“nda ise patronlara küfrediyorsunuz. Bunlar disipline karşı
       isyan olarak algılanıyor galiba. 
       
       Bir şeyler yanlış yani, gerçekten kötü patronlar varsa bunu söylemem lazım.
       Sanatçının görevi bu. Çünkü insanlar başka birilerinin kazancı için çok
       fazla emek veriyorlar, çok zor hayatlar yaşıyorlar. Tabii hayatın düzeni
       bu, birileri birilerinden daha çok kazanabilir. Ama ortada insanların
       gerçekten sömürüldüğü çok genel sorunlar var, Herkes hakkını alsa, güzel
       bir dünya olabilir. Ama olmadığı için, kendim de bunu yaşadığım için bunu
       söylemem lazım. Çok emek verdim, çok çalıştım. Fiziksel emeğimi, zihinsel
       emeğimi vermeme rağmen sonunda kazanamadığım işlerim oldu. Bu yüzden
       bunları anlattım. Bugün Türkiye'de bir sürü insan belki üç işte çalışmasına
       rağmen yetmiyor. Ona karşı bir isyan. Canımı sıkan ne varsa rap bana bunu
       söyleme gücünü veriyor.
       
       90'ların Berlin'inde de Türkçe Rap de bir isyan anlamına gelirdi. O
       zamanlar Almanya'da ırkçı saldırılar yoğun yaşanıyordu. Siz sanatınızı
       politik olarak mı tanımlarsınız? 
       
       Bundan kaçamazsın. Ben politik olmak için sanat yapmıyorum ama sanatımda
       ister istemez politika oluyor. Politik bir duruş sergileyip sanat yapmak da
       bana bir süreden sonra artık şov gibi geliyor. Benim bütün kimliğim siyaset
       üzerinden olur, hep böyle müzik yaparsam zaman politikacıdan farkım kalmaz.
       Ama sen orijinalsın, sanatçısın, dünya hakkında fikrin varsa bunu
       söylemekten çekinemezsin. O zaman da ister istemez politik oluyorsun. Ama
       bir tarafta yer alıyor muyum? Hayır. Benim politikam „Let's get along“.
       
       Berlin'e gelmek sizin için Türkiye'ye biraz ara vermek anlamına mı geliyor? 
       
       Tam tersi. Daha çok çalışmak: Arbeit, Arbeit, Arbeit. (gülüyor) Güzel
       insanlarla tanışmak, güzel stüdyolarda müzik yapmak, güzel prodüksiyonlar
       yapmak. Bizim amacımız bu. Ankara'yı konuşmuştuk, o zamanlar hep
       imkansızlıktan yakınırdık. Rap yapmayı çok istiyoruz, imkanımız yok,
       ekonomik durumuz iyi değil, “Ankara'da kimse anlamıyor bizi“ falan. Şimdi
       hayat yeni bir „challenge“ koydu önümüze. Dedi ki hayat: Al sana imkan
       kardeşim. Hadi bakalım, ne yapıyorsun görelim.
       
       26 Mar 2019
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Volkan Ağar
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Özgürlükler
 (DIR) Kültür
 (DIR) Politika
 (DIR) Rap
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA