# taz.de -- HIV'le birlikte yaşamak: Pozitif hikayeler
> HIV ile yaşayan üç kişi, kendi tecrübeleri, toplumdaki stigmalar ve bu
> stigmalara yol açan bilgisizlik üzerine konuştu. Üç protokol.
(IMG) Bild: „Yaşadıklarım arasında beni en şok eden olay Erasmus için gittiğim Almanya’da gerçekleşti.“
Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Programı'nın verilerine göre dünya genelinde
son yedi yılda yeni HIV vakaları yüzde 18 azaldı. Türkiye'deyse dünyadaki
bu eğilimin aksine bir artış yaşanıyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Deniz
Gökengin’e göre Türkiye’de bu sayı son 10 yılda 10 kat arttı.
Sağlık Bakanlığı’nın resmi raporuna göre 1 Kasım 2018 itibariyle ilk
olgunun bildirildiği 1985 yılından bu yana Türkiye'de görülen toplam vaka
sayısı 20.293. Bu toplam başka ülkelerle karşılaştırıldığında çok yüksek
olmasa da, Gökengin'e göre gerçek sayılar, kayıt altına alınan olgu
sayısının iki katı.
Pozitif-iz Derneği yönetim kurulu üyesi Çiğdem Şimşek de, “Sadece buz
dağının üstünü görüyoruz“ ifadelerini kullanıyor. 2018 yılında kurulan
Pozitif-iz Derneği’nin temel amacı HIV ile yaşayan bireylere destek ve
danışmanlık hizmetleri sağlamak ve toplumda HIV konusundaki farkındalığı
arttırmak. Türkiye'de cinselliğe erişimin kolaylaşmasına rağmen cinsel
sağlık eğitiminin yetersiz olduğunu söyleyen İşci, yeni vaka sayılarındaki
artışın korunmasız ilişkilerden kaynakladığını belirtiyor.
Sivil toplum kuruluşlarına ve HIV ile yaşayan bireylere göre Türkiye’de
tedavi için gerekli olan ilaçlara erişim konusunda bir problem yok. Ancak
bireyler sosyal yaşamda ve sağlık hizmetine erişim sırasında ayrımcılığa ve
damgalanmaya maruz kalıyor. Prof. Dr. Gökengin, “Bunun temelinde
bilgisizlik ve bilinçsizlik yatıyor. Hem toplum hem de sağlık çalışanları
halen HIV’in ölümcül bir hastalık olduğunu, sosyal ilişkilerle
bulaşabileceğini düşünüyor ve virüsün kendisine bulaşmasından korkuyor.“
diyor.
Şimşek ise sağlık kuruluşlarında kişilerin HIV statülerinin ifşa edildiği,
diğer hastalardan farklı muamele gördüğü ve tedavilerinin reddedildiği
durumlardan bahsediyor: “Ayrıca kişiler, HIV durumlarından ötürü işe
alınmayabiliyor ya da işten çıkarılabiliyorlar; evlenmeleri, eğitim,
seyahat, mülkiyet hakları engellenebiliyor. Bunların dışında HIV
durumlarını açıkladıklarında kişiler ailelerinden, partnerlerinden,
arkadaşlarından ve sosyal çevrelerinden uzaklaştırılabiliyor.“
Maruz kalınan tüm bu ayrımcılıklar, tedaviyi de etkiliyor. Şimşek'e göre
bireyler bu olumsuzluklar yüzünden HIV statülerini öğrendiklerinde sağlık
kuruluşuna başvurmamayı ya da tedaviyi reddetmeyi seçebiliyor. Ya da
tedavisine başlayan kişi, çevresinden gizlediği için ilaçlarını düzenli
alamayabiliyor. Ayrıca birçok kişi bu korkularla HIV testi yaptırmaktan
çekiniyor ve bu da erken teşhis ve tedaviyi engelliyor.
Prof Dr. Gökengin, önyargıyı yıkmanın işin en zor bölümü olduğu kanısında:
“HIV enfeksiyonunun diğer enfeksiyonlardan bir farkı olmadığını topluma
farklı mecralarda anlatmak ve bu konudaki eğitimlere çocuk yaşta başlamak
gerekiyor.“
Oğuzhan Latif Nuh (24) lisans öğrencisi. 2016 yılında tanı aldı.
Tanı aldığımda üniversitede okuduğum bölümden memnun olmadığım için okulu
bırakmıştım. Bir barda çalışıp üniversite sınavına tekrar hazırlanıyordum.
HIV tanısı almak hayatımdaki her şeyi değiştirdi. Başta tüm hayallerimi
imkansız hale getirdiğini düşünerek çok ağır bir depresyona girmiş ve
aylarca evden çıkmamıştım. Sonra HIV hakkında araştırma yapmaya başladım ve
fark ettim ki aslında korkularımın sebebi yeteri kadar bilgiye sahip
olmamammış.
Tanı aldıktan sonra hastaneden çıkar çıkmaz erkek arkadaşımı arayıp ona
durumu anlattım ve test olması için hastaneye çağırdım. Onun test
sonuçlarının negatif gelmesi sonrası ilişkiyi bitirmeye çalışmama rağmen, o
yanımda kalıp destek olmaya devam etti. Sevgilimin yanı sıra yakın arkadaş
çevreme açıldım. HIV tanısı almak arkadaşlarımla olan ilişkilerimi daha da
güçlendirirken, eşcinsel olduğumu açıkladığım ve bunu anlayışla
karşılamayan ailemden biraz daha uzaklaşmama sebep oldu. Aramızdaki ilişki
düzelmeden ve onları HIV konusunda biraz daha bilgilendirmeden onlara
bundan bahsetmeyi düşünmüyorum.
Günümüzde HIV ile yaşayan bireyler düzenli tedaviye erişim
sağlayabildikleri sürece hayatlarını HIV negatif bireylerden farksız bir
şekilde yaşamaya devam edebiliyorlar. Benim sahip olduğum bilgi bu değildi
ve ben öleceğimi sanarak aylarca kendimi eve kapatmıştım. Zamanla doğru
bilgilere ulaştıkça düştüğüm yerden kalkmayı, haklarımı ve hatta kendi
haklarının farkında bile olmayan bireylerin haklarını savunmayı öğrendim.
Dünyada HIV ile yaşayan yaklaşık 37 milyon kişi var. Bu bireyler sadece
eşcinseller, seks işçileri, uyuşturucu kullanan bireyler ya da herhangi
belirli bir grup insan değil. Bu bir virüsün sebep olduğu bir enfeksiyon.
Anne, baba, çocuk, avukat, öğretmen ya da doktor olmanız, toplumdaki
sıfatınız ya da hangi meslek grubuna ait olduğunuz fark etmiyor.
Yaşadıklarım arasında beni en şok eden olay Erasmus için gittiğim
Almanya’da gerçekleşti. Elimde Türkiye ile Almanya arasındaki sağlık
sigortası anlaşmasına göre tedavimin karşılanması gerektiğini gösteren
belgeler olmasına rağmen, ilaçlarımı ve kan testlerimi karşılamak istemeyen
ve bana eğer ilaçları kullanmazsam ölüp ölmeyeceğimi soran Allgemeine
Ortskrankenkasse (AOK) Alman sağlık sigortasının tutumuydu.
Sevgi Yılmaz, (40) öğretmen, bir çocuğu var. 2005 yılında tanı aldı.
Ben şanslı bir HIV pozitifim. Ailem en başından beri çok destek oldu. HIV
ile yaşamda, özellikle ilk zamanlar ailenin desteği gerçekten çok önemli.
Sadece kızıma açıklarken çok zorlanmıştım, çünkü bunun farklı boyutları
vardı. İleri AIDS evresinde tanı almıştım. Uzun süre hastanede yattığım
için, beni kaybetme korkusunu çok yaşadı. Tanıdan ancak 4 yıl sonra, bir
ergen psikiyatristinden danışmanlık alarak ona söyleyebildim. İlk
açıkladığım gün çok fazla şey anlatmaya çabalamadım. Fazla bilgi kafa
karışıklığı yaratacaktı, ona sadece „Korkma bana bir şey olmayacak,
güvendeyim,“ mesajı verdim. Sindirmesi için zamana ihtiyacı olduğunu
anladığımdan, “İstediğin zaman aklına takılan her ne olursa, gelip bana
sorabilirsin“ dedim. Zamanla sordu da.
Kızıma söylerken beni zorlayan diğer önemli bir faktör de, boşandığım eski
eşimden, yani babasından enfekte olmuş olmamdı. “Sana nereden geldi?“ diye
sorduğunda dürüstçe cevapladım. “Bana babandan geçti. O da bunu bilerek ve
isteyerek yapmadı. Ve bu konu seni ilgilendiren bir durum değil. Bu onunla
benim aramda. Benim bir zamanlar eşim olmuş olabilir ama o her zaman senin
baban olacak.“ dedim. Bu sınırı çizmek her birimizin arasındaki ilişkiyi
koruyan bir şey oldu.
En yakın arkadaşlarıma da söyledim. Arkadaşlarıma HIV’i ve HIV ile yaşamayı
anlatırken mutlaka kanıtlanmış bilimsel verileri kaynak olarak göstererek
açıkladım. Böylece akıllarına takılacak bir nokta kalmadı.
İlişkimde HIV hiçbir zaman bana engel olmadı. Bu benim kendimi nasıl
algıladığımla ilgili sanırım. Ben HIV pozitif olduğum için kendimi
damgalamıyorum. Ben suçlu değilim ki, bu sadece bir enfeksiyon. Bu
nedenlerle HIV konusunda hiçbir zaman omuzlarım çökük durmadım, gerekli
kişi veya yerlerde söylemem gerektiğinde hep dimdik durarak açıkladım
kendimi. Şu an HIV negatif bir sağlık çalışanı ile evliyim ve 13 yıldır
birlikteyiz. HIV aramıza girmediği gibi, gündemimizde bile değil.
Biz Türkiye'deki HIV pozitifler bu konuda çok şanslıyız. Avrupa'daki son
ilaç tedavileri Türkiye'de mevcut ve erişimde sıkıntı yaşanmıyor. Ama
maalesef tıp eğitiminde müfredatlarda olmadığından öğrenciler yarım yamalak
bilgilerle mezun oluyor. Bunun için Pozitif-iz Derneği olarak tıp ve diş
hekimliği fakülteleri başta olmak üzere üniversitelerde HIV’i anlatıyoruz.
Doğru bilgilenen öğrenciler sonrasında HIV pozitiflerin takip ve tedavisini
sorunsuz yapıyor.
Aslında kelimenin tam anlamıyla HIV'e müteşekkirim. Çünkü onun sayesinde
çok fazla şey öğrendim, daha güçlü ve donanımlı oldum. Harika insanlar
tanıdım. Sivil toplum alanında ayrımcılığa uğrayan her kişi ve kesim için
bir şeyler yapmama olanak tanıdı. Daha duyarlı ve insan odaklı oldum. HIV
beni çok güçlendirdi. Bunun savunuculuğunu yapan 'kadın HIV pozitif’ olarak
Türkiye'de tek örnek olduğumu söyleyebilirim. Yeni tanı alan insanlara rol
model olmak, HIV ile yaşamı normalleştirebilmelerine destek olmak, öte
yandan heteroseksüel bir anne olarak HIV’in bir eşcinsel hastalığı
olmadığının kanıtı olmak bana iyi geliyor.
Oğuz, 35 yaşında. 2011'de tanı aldı.
Tanı aldığım dönemde sağlık sektörü ile alakalı bir işte çalışıyordum.
Dolayısıyla tanı aldığımda, karşılaşılabilecek yoğun depresyon ve kaygı
tablosunu göstermedim.
Yeni sağlık statüme kısa sürede adapte olduktan sonra, en yakın
arkadaşlarımı bir akşam evime davet ettim. Onlarla durumumu paylaşmak
istedim. Yakın arkadaşlarım dışında, çevremde ailem dahil kimse HIV pozitif
olduğumu bilmiyor. Ailemin yaş ortalaması çok yüksek olduğu için
kafalarında gereksiz soru işaretleri oluşturmak istemedim.
HIV ile tanıştıktan sonra hayatım birçok anlamda olumlu yönde değişti. Bir
kere sağlıklı beslenmek nedir, bunu keşfettim. Öncesinde daha fast-food
ağırlıklı, sağlıksız gıdalarla kendimi zehirliyormuşum resmen! Spor yapma
alışkanlığı kazandırdı. Hiç değilse gideceğim yere 2-3 durak önce inip,
yürümek gibi bir alışkanlık kazandım.
Paylaşmayı öğrendim. Bir çok HIV pozitif arkadaşım var ve onlarla, kendimi
ve onları güçlendirecek bir çok anı ve an paylaşıyorum. En önemlisi, bu
hayatın bana verilmiş tek şans olduğunu öğrendim. HIV pozitif ya da
negatif, başka şansım yok; dolu dolu yaşamam gerekiyor.
Ücretsiz ve anonim HIV testi yaptırabileceğiniz merkezlere [1][şuradan]
ulaşabilirsiniz.
HIV ve HIV ile yaşamak hakkında daha fazla bilgi için Pozitif-iz Derneği'ne
göz atabilirsiniz: [2][pozitifiz.org]
29 Jan 2019
## LINKS
(DIR) [1] http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=26472
(DIR) [2] https://www.pozitifiz.org/
## AUTOREN
(DIR) Elisabeth Kimmerle
(DIR) Barış Altıntaş
## TAGS
(DIR) taz.gazete
(DIR) Toplum
(DIR) taz.gazete
## ARTIKEL ZUM THEMA