# taz.de -- Suat Derviş'in hikayesi: Seksen Mark ile Berlin'de
> Yazar ve gazeteci Suat Derviş 1930 yılında cebinde seksen Mark ve
> çantasında yazılarıyla Almanya'ya gider.
(IMG) Bild: Eylül 1931’de Berlin’de yayımlanan UHU dergisindeki “Erkekler eğitilebilir mi?“ makalesinin tanıtımı.
“1930 senesinin hangi ayı idi bilmiyorum, fakat serince bir gün… Üstümde
yünlü bir manto var. Ellerim mantomun cebinde, başımın kenarlı şapkasını
sağ gözümün üzerine indirmişim. Anhalter Bahnhof’un geniş taş
merdivenlerinden aşağıya iniyorum. Cebimde seksen markım var. İstanbul’da
sattığım son romanımdan kalan son param. Fakat valizlerim Almancaya tercüme
ettirdiğim hikâyelerimle dolu! Berlin’e geliyorum.
Çalışmak için…
Bu seksen markın bittiği gün, Berlin’de para kazanmaya mecburum.
Seksen markı ebediyet kadar uzatmak lazım!“
Yazar ve gazeteci Suat Derviş 1930 yılında cebinde seksen Markla Almanya'ya
gider. Almanya’da yalnızca yazılarından aldığı teliflerle geçinmeyi
hedeflemektedir. Bu arzusunu gerçekleştirmek kolay olmaz. Nazizmin
yükselişte olduğu bir Almanya’da yabancı bir kadın olmak, yazdıklarıyla
kendi ayakları üzerinde durmak ve kadın mücadelesini yazılarına taşımak…
Suat Derviş Almanya'da geçirdiği üç yılda bütün bunları ve daha fazlasını
başarır.
Saygın bir hekim olan İsmail Derviş Bey’in kızı ve paşa torunu olan Suat
Derviş, 1903 (kimi kaynaklara göre 1901) yılında İstanbul’da doğdu ve
büyüdü. Kız çocuklarını okutmaktan çekinmeyen varlıklı bir ailenin ferdi
olmanın avantajıyla ilk gençliğini yabancı dil bilen, sanat konusunda fikir
sahibi, iyi eğitim almış bir kadın olarak yaşadı. Osmanlı Devleti’nin son
dönemlerinde gazeteciliğe başladı ve Cumhuriyet kurulduktan sonra da
gazetecilik çalışmalarına devam etti.
## „Niçin olmasın? Ben de yazıyorum!“
Suat Derviş’in şu an ulaşılabilir roman sayısı daha az olsa da gazetelerde
tefrika edilen toplam otuz bir romanı var. Bununla birlikte çeşitli dergi
ve gazetelerde yüzlerce öykü, çeşitli röportajlar ve tiyatro oyunları
yayımlandı. Yazarak para kazanmak ve ailesinin ona yarattığı konforlu alanı
bırakarak kendi ayakları üzerinde durmak için genç yaşta Almanya’ya gitti:
“Niçin olmasın? Ben de yazıyorum! Onlar bizim lisanımıza tercüme
edildikleri zaman nasıl sevile sevile okunuyorlarsa, ben de yazılarımı
tercüme ettirip onlara sevdire sevdire okutacağım.“
2017 yılının sonunda Suat Derviş’in hayatını anlatan Anılar, Paramparça
kitabını ve diğer eserlerini yeniden basan İthaki Yayınları’nın editörü
Ayla Duru Karadağ, yazarın Almanya’ya gidişini bir direniş olarak
yorumluyor. 30’ların başı, Nazilerin güçlenmeye başladığı yıllar. Yabancı
ve Yahudi düşmanlığının çok yoğun olarak hissedildiği bir zamanda
Almanya’da olmak Derviş’i etkiliyor. Anılarında, sokakta sık sık
ayrımcılığa ve ırkçılığa uğradığını yazıyor. Hatta bir gün, Macar bir
aileyle birlikte yediği bir yemeğin ardından, sokakta SA üyelerinin
saldırısına uğruyor:
“Fakat fazla mı içmişlerdi bilmem. 'Melun Yahudiler!’ diye bağrışmaya
başladılar. Sonra arkamızdan koşmaya! Acele ile yürüdük, köşedeki bir
taksiye dar bindik. Taksi hareket ettiği zaman yetiştiler ve taksinin
arkasını yumrukladılar. Fakat, herhalde talihimiz varmış ki şoför onlardan
başka kanaatte olan bir insan çıkmıştı. Yoksa otomobili yürütmeseydi, biz
de orada bir temiz dayak yerdik. Çünkü Yahudilere karşı olan kin, kadın
erkek tanımıyordu.“
Suat Derviş, Almanya’ya ilk gittiğinde yazılarını koyduğu çantayı sıkı sıkı
tutuyor; bu yeni ülkede evsiz ve aç kalmamak için tek seçeneğinin o yazılar
olduğunu düşünüyor. İstanbul’da kendine duyduğu güven, Berlin’e vardığında
azalmış. Yazılarını kimsenin basmak istemeyeceği hissine kapılıyor:
“Goethelerin, Schillerlerin, Fichtelerin, Heinelerin ve nihayet Thomas
Mannların, Heinrich Mannların, Stephan Zweig ve Arnoldların, Ernst Toller,
Bertolt Brechtlerin yazı yazdığı memleketlerde ben şu iki buçuk eserimle
hayatımı kazanacağım, öyle mi?“
## Türkiye’de bir berber kaç para kazanır?
Derviş, yine de kapıldığı karamsarlığın hayallerinin önüne geçmesine izin
vermiyor. Bir gün Ullstein Yayınevi’nin kapısından girmesiyle Berlin
macerasının seyri değişiyor. Voss gazetesi yazı işleri ile görüşüyor ve
yazlarının yayımlanabileceğini öğreniyor. Bunun ardından dönemin önde gelen
gazeteleri Uhu, Die Woche ve Gartenlaube’de yazılarını yayımlamak
istediklerini belirtiyorlar. Fakat o dönemlerde bu süreç o kadar hızlı
ilerlemiyor. Alacağı telifi beklemeye başlıyor. Cebinde çok az parası var.
Bir gün perişan bir halde ne yapacağını düşünürken gözüne bir ilan
ilişiyor: Kuaförler Gazetesi. Gazetenin yazı işleri müdürü ona sadece
meslek ile ilgili yazılar yayımladıklarını söylüyor:
“Türkiye’de bir berber kaç para kazanır? (…) Vergi ne kadardır, havagazı
ücreti nedir, gündelik kaç paradır? Salı gününe kadar bunları bildiren bir
makale getirebilirseniz Cuma günü çıkan nüshamızda neşrederiz.“
Derviş konu hakkında herhangi bir fikri olmasa da, çekingen bir şekilde
teklifi kabul ediyor. Berberlik üzerine herhangi bir fikri olmasa da eve
gidiyor ve içinde rakamlar bulunan bir yazı kaleme alıyor. Yazının
yayımlanmasına ihtimal vermiyor:
“Zavallı berber gazetesi tahrir müdürü, İstanbul berberlerinin kazançları
hakkında malûmatı doğru olarak kabul etmiş ve bu yazıyı methederek
neşretmişti. Bu yazı için bizim paramızla 25 lira aldım. Allah selâmet
versin! (…) Allah kusurumu affetsin!“
Almanya'da bulunduğu süre boyunca tefrika edilmiş bir roman, kitap tanıtım
yazıları ve çeşitli röportajlar hazırlayarak hayatını teliflerle idame
ettiriyor. Bu sırada birçok gazeteden kendisiyle röportaj yapmaya
geliyorlar. Türk bir kadın yazarın Almanya’da başarılı olması ülkede büyük
ilgi çekiyor. Derviş’in Berlin’deki hayatı, babasının hastalanmasıyla yön
değiştiriyor.
Tempo gazetesinden gelen, Osmanlı saray hayatına dair bir roman teklifiyle
Sultanın Kadınları adlı romanını on beş günde yazıp bitiriyor. Berlin
sokakları Suat Derviş’in romanının ilanları ile doluyken tedavi için
Almanya’ya getirilen babası İsmail Derviş Berlin'de hayatını kaybediyor.
Aynı günlerde romanı büyük bir başarıya ulaşsa da, Derviş'in anılarında
hayatının en acı dolu zamanları o günler.
Babasının ölümünden sonra Türkiye'ye dönen annesi ve kardeşinin ekonomik
durumu kötüleşince, Suat Derviş’in de Almanya macerası 1933’te sona eriyor.
Türkiye’ye dönüyor ve para kazanmak için o yıllarda çıkan neredeyse tüm
dergi ve gazetelerde yazı yazıyor.
## Derviş'in yazılarındaki feminist damar
Almanya’da yazarak yaşamını sürdürürken, birçok farklı pencereden bakmayı
öğreniyor hayata. Avrupa ve Türkiye’deki kadınların farklı yaşam şartlarına
rağmen uğradıkları haksızlıkların benzerliği Suat Derviş’in ilgisini
çekiyor. Ayla Duru Karadağ’a göre 40’larda tefrika edilen romanlarında çok
güçlü bir feminist damar var:
“Elimizdeki metinlere göre ondan ‚Ben feministim‘ cümlesini duymak mümkün
olmadı. Ancak romanlarında yarattığı kadınlar feminist, özgür ve
kendilerine has kadınlar. Fosforlu Cevriye’nin ‚Bu benim bedenim, kimse
karışamaz,‘ demesi o dönem için çok mühim. Biz ancak son on senedir bunu
pankartlara yazıp haykırabiliyoruz. Suat Derviş bunu seneler önce yapmış.“
Karadağ, Derviş'in sonraki yıllarda devam ettirdiği gazetecilik
faaliyetlerinde de toplumsal konuları ele aldığını anlatıyor. Evsizlerle,
şarapçılarla röportajlar yapıyor ve kadın sorunlarına eğilmeye devam
ediyor. Tan Gazetesi için Sovyetler Birliği’ne gidip gündelik hayat üzerine
görüşmeler yapıyor. Tren istasyonlarına gidiyor, „Ülkeniz çok uzun, tren
yolculuklarında hamile kadınlar zorlanmıyor mu?“ diye soruyor.
Hayatını kaybettiği 1972 yılına kadar pek çok eser üreten Suat Derviş,
ülkenin öncü gazetecilerinden biri haline geliyor. Karadağ, Derviş’in
eserlerinin, ele aldığı konular dolayısıyla “Sınıf çatışmasının olduğu her
dönemde güncel olacağını“ söylüyor.
*Suat Derviş'in kaleminden alıntılar, Anılar Paramparça kitabından
alınmıştır.
3 Dec 2018
## AUTOREN
(DIR) Ayşe Gülen Eyi
## TAGS
(DIR) taz.gazete
(DIR) Kültür
(DIR) Toplum
(DIR) taz.gazete
## ARTIKEL ZUM THEMA
(DIR) Pionierin des Journalismus: Ein Koffer voller Geschichten
Suat Derviş lebte als aufstrebende Journalistin im Berlin der 1930er Jahre.
Ihre Erinnerungen zeichnen ein bewegtes Leben nach.