# taz.de -- Aydın Engin: „Yeni Cumhuriyet’e bıktırıcı bir Kemalizm hakim olacak“
       
       > Cumhuriyet'te yönetim değişti, pek çok kişi gazeteden ayrıldı. Gazetenin
       > yakın geçmişini ve geleceğini yargılamalar sırasında gazeteyi yöneten 78
       > yaşındaki gazeteci Aydın Engin ile konuştuk.
       
 (IMG) Bild: Gazeteci Aydın Engin, Cumhuriyet gazetesine yönelik soruşturma kapsamında 31 Ekim 2016 tarihinde gözaltına alınmıştı.
       
       Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki vakfın yönetim seçimleri
       yenilendi. Vakfın başına, Cumhuriyet davası sırasında savcıya aleyhte ifade
       vererek yönetici ve yazarların tutuklanmasına, ceza almasına neden olan
       Alev Coşkun seçildi.
       
       Coşkun’un seçilmesiyle genel yayın yönetmeni Sabuncu’nun görevine son
       verildi. Bunun üzerine 22 muhabir, editör ve yazar gazeteden istifa etti.
       Yaşananları, 78 yaşındaki deneyimli gazeteci, yargılamalar sırasında
       gazeteyi yöneten Aydın Engin’e sorduk.
       
       Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerinden bazıları tutuklu
       yargılanırken gazeteyi siz yönettiniz. Gazetenin bugünkü hali size ne
       hissettiriyor? 
       
       Cumhuriyet adına mutlu değilim. Hatırlayın Cumhuriyet, Mayıs 2015’te
       Suriye’deki cihatçılara askeri mühimmat taşırken jandarma tarafından
       durdurulan Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait TIR’ların haberini
       yapmıştı. O günden beri de karşımızda gazeteyi susturmak için çeşitli
       yollar deneyen bir iktidar var. Bunun için yargı yoluyla Cumhuriyet
       Vakfı’nın seçimini iptal ettirmek istediler; arkadaşlarımızın bazılarını
       hapse attılar. Gazete içerisinde de bizden hoşnut olmayanlar vardı. Hatta
       bazıları gidip mahkemelerde şahitlik dahi yaptı. Gazete içinde imza
       toplayıp, vakıf yönetimini ele geçirmek isteyenlerle uzlaşmamız için imza
       toplayanlar da oldu. Dolayısıyla şimdi bu insanların, gazete yönetiminde
       olması beni kederlendiriyor, bazen de öfkelendiriyor.
       
       Bugün yönetime gelen isimlerle o günlerde neden uzlaşma sağlayamadınız? 
       
       Mesleki ve ahlaki olarak uzlaşma sağlamak söz konusu olamazdı. Bugün
       yönetimde olanlar, arkadaşlarımızın yargılandığı davada savcı şahitliği
       yapmış Alev Coşkun ve adamlarıydı. Ayrıca bunlar, aşırı milliyetçi olarak
       tanımlayabileceğim, ultra Kemalist ideolojiye sahip insanlar. Yani Kürt
       sorununda çözümü askeri yöntemlerde arayan, Avrupa Birliği ile ilişkileri
       Batı emperyalizmi olarak tanımlayan isimlerdi. Neticede o gün bir demokrasi
       mücadelesi verdik ve başarılı da olduk. Bugünse Cumhuriyet, tam olarak
       susturulmuş olmasa da gücünü kaybetmiştir.
       
       Gazete yönetiminin değişmesiyle ‚Cumhuriyet’e darbe yapıldığı’ söyleniyor.
       Siz bu ‘darbe’ tanımlamasına katılıyor musunuz? 
       
       Hayır katılmıyorum, ortada bir darbe falan yok. Evet, mahkemeler Tayyip
       Erdoğan’ın, bağımsız da değiller. Ancak öyle ya da böyle vakıf seçimi bir
       mahkeme kararıyla yenilendi. Ve yeniden yapılan seçimde iyi örgütlenmiş
       olan, ideolojik çizgide bir araya gelmiş insanların sayısı daha fazlaydı.
       Dolayısıyla ultra Kemalistlerle daha özgürlükçü, daha demokrat, bağımsız
       gazetecilik yapmak isteyenler arasındaki mücadeleyi biz kaybettik.
       
       Biraz daha açmak gerekirse… Artık Cumhuriyet gazetesi kimlerin elinde? 
       
       Cumhuriyet, şanlı olduğu kadar karanlık sayfaları olan da bir gazetedir.
       Örneğin, şair Nazım Hikmet’in fotoğrafını üstüne tükürülmesi için
       bastıklarını söyledikleri de olmuştur; faşist İtalya’ya selam yollayan
       manşetler yaptıkları da… Gazetelerin tarihlerinde böyle zikzaklar olur. Ama
       Cumhuriyet’te bu daha serttir. Gazetede her dönem nasyonalistlerle
       özgürlükçüler arasında bir ayrışma vardı. 90’lı yıllarda yazı işleri
       müdürlüğü yaptığım dönemde de çok yaşadım. Ancak 1991’den 2010’a dek
       gazetenin başında olan İlhan Selçuk, iki kanat arasındaki dengeyi iyi
       kurabilmiş bir yöneticiydi. Selçuk’un ölümüyle bu iki kanat arasındaki
       çekişme daha da sertleşti.
       
       Peki, ya 543 gün boyunca tutuklu yargılanan hukukçu Akın Atalay’ın vakfın
       başına geçmesiyle ne değişti? 
       
       Atalay’ın vakıf başkanı seçilmesiyle gazetede bir yenilenme yaşandı ve
       Kemalist olarak tanımlanamayacak isimler yazmaya başladı. Bu değişim,
       gazetenin Kemalist kanadında tepkiye neden oldu. Gazete içerisinde
       çalışanlardan da kendilerine taraftar buldular. Onların yanında yer
       alanların bazıları ideolojik nedenlerle, bazılarıysa “Bu çekişmede gazete
       zarar görür. Gazete kapatılırsa işsiz kalırız“diyerek taraf oldular ve
       değişime ayak direttiler. Şimdi bu ekip iş başında. “Onlar şöyle yapacak“
       demek hem erken, hem de haksızlık olur. Önce bir görmek gerekir.
       
       Değişimin ardından yeni yönetim bir açıklama yaptı ve Cumhuriyet ile
       özdeşleşmiş, 1993’te bombalı saldırıyla katledilen araştırmacı gazeteciyi
       işaret ederek bundan böyle 'Uğur Mumcu gazeteciliği’ yapılacağını duyurdu.
       Araştırmacı gazeteciliğe dair sizin döneminizde yapılmayan neyi yapacaklar? 
       
       Aslında o açıklamada Uğur Mumcu’nun Kemalist kimliğine vurgu yapılıyordu.
       Kemalist derken de, Kemalistleri bir bütün olarak ele almamak gerekir.
       Laiklik dinine tapan Kemalistler var, bir de laikliği savunan Kemalistler.
       İkisi arasında da ciddi nüans var. Mumcu, benim iyi arkadaşımdı.
       Gazeteciliğe aynı gün başladık. Aramızda da ideolojik olarak her zaman
       dostça bir itiş kakış vardı. Rakı masasında bana “İşçileri kafaya
       takmışsın. Bir araba dolusu işçiyi bilinçlendireceğime, bir albay
       bilinçlendiririm daha kestirme olur işler“diye takılırdı. Bu elbette bir
       espriydi ama aynı zamanda bir bakış açısını da yansıtıyordu. Dolayısıyla
       arkadaşların 'Uğur Mumcu gazeteciliği’ tanımı bana bir şey ifade etmiyor.
       Bu gazetede Mumcu gibi araştırmacı gazetecilik yapan pek çok insan oldu.
       
       Aynı açıklamada 'Atatürk Cumhuriyeti’ diye bir tanımlama da vardı. Ve siz
       yeni yönetimin, Erdoğan’ın savcılarıyla işbirliği yaptığını söylüyorsunuz.
       Hem Atatürkçü olduğunu söylemek, hem de Atatürk Türkiye’si için tehlike
       olarak görülen Erdoğan ile aynı yerde durmak bir çelişki değil mi? 
       
       Elbette bir çelişki. 30’ların Atatürk’ünden mi yoksa yüzünü Batı’ya dönmüş
       modern bir Türkiye yaratmak isteyen Atatürkçülükten mi bahsediyoruz? O
       metinde aslında bizim yönetimimizi kastederek “Bunlar Atatürkçü değiller,
       gazeteyi Atatürkçü çizgiden saptırdılar“ demek istiyorlar. Bu benim için
       içi boş bir tanımlama. Olsa olsa bizi lekelemek için kullanılmıştır.
       
       Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhuriyet’in yeni yönetiminden memnun mudur sizce? 
       
       Elbette memnundur. AKP 2002’de iktidara geldiğinde, Gülen Cemaati onun
       koalisyon ortağıydı ve pek çok suçu birlikte işlediler. Erdoğan, AKP
       hükümetine darbe yapacağı gerekçesiyle Cemaat’e bağlı yargı mensuplarınca
       başlatılan Ergenekon davalarının savcısı olduğunu kendi söylüyordu.
       Erdoğan’ın izni olmadan o generaller tutuklanamazdı. Daha sonra Gülen
       Cemaati ile düşman olunca yeni ortaklara ihtiyaç duydular. Ergenekon
       yargılamalarında tutuklanan generalleri dışarı çıkardılar ve kilit
       görevlere atadılar, itibarlarını da iade ettiler. Eski Ergenekoncular artık
       Erdoğan’a yakın duruyor. Tüm bu anlattıklarımı birleştirdiğimde, bugünkü
       Cumhuriyet yönetiminin de Erdoğan ile aynı pencereden baktığını
       söyleyebilirim.
       
       Yeni yönetimin çıkaracağı Cumhuriyet, okur kaybeder mi? 
       
       Basılı Cumhuriyet’i bayiden alanların sayısı 40 bin civarında. Ben bu
       sayıda bir düşüş olacağını sanmıyorum. Ancak gazetenin yayın politikasını
       önemseyen, “Ah gazete elden gitti“diyecek olanlarsa Cumhuriyet’i
       internetten okuyan yaklaşık bir buçuk milyon kişi. Düşerse dijital okurdaki
       sayı düşer. Ayrıca bundan böyle gençleri tatmin edecek bir Cumhuriyet de
       olmayacak. Çünkü gazeteye, aynı dokuma kumaşından çıkan bıktırıcı bir
       Kemalizm, Atatürkçülük ve laisizm söylemi hakim olacak. Farklı bir ses
       çıkmasına izin vermeyecekler gibi geliyor bana.
       
       Gazeteyi yönettiğiniz dönemde, sonradan pişman olduğunuz, “Keşke
       yapmasaydık“ dediğiniz haberler oldu mu? 
       
       Oldu tabii, olmaz mı? Mesela cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece Tayyip
       Erdoğan’ın karşısında aday olduğu için CHP’nin adayı Muharrem İnce’ye fazla
       prim verdik. İnce’yi eskiden beri tanıyan, politik çizgisini bilen bir
       gazeteciyim. Onu bu kadar yukarı çıkarmamız doğru değildi.
       
       Cumhuriyet davasında aralarında sizin de olduğunuz yazar ve yöneticiler
       hakkında hapis cezaları verildi. Dosya şuanda üst mahkemenin kararını
       bekliyor. Hapis cezaları onanırsa, ertesi günkü Cumhuriyet’in manşeti ne
       olur? 
       
       İnanın bunu ben de çok merak ediyorum. Artık o kadar da zelil duruma
       düşmez, “Arkadaşlarımızı mahkum ettiler“ falan derler diye düşünüyorum.
       Ancak duruşma sırasında savcının şahitliğini yapmış Alev Coşkun şu anda
       vakıf başkanı. O yüzden “Adalet tecelli etti“diye bir başlıkla
       karşılaşırsam da “Aa olamaz, inanamıyorum“ diye çığlıklar atmam.
       
       11 Sep 2018
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Tunca Öğreten
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Özgürlükler
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA