# taz.de -- Gezi Direnişi ve sürgün: „Biz burada iyiyiz“
       
       > Pek çok insan, demokrasinin her geçen gün azaldığı Türkiye'yi terk
       > ediyor. Yazar Barbaros Altuğ, aralarından Berlin'e göç edenlerin
       > hikayelerini yazdı.
       
 (IMG) Bild: „Para her şey değildir. Onlar özgürlük istiyorlar“
       
       Barbaros Altuğ Ankara'da mühendislik eğitimi gördü. 1999 yılında Türkiye’de
       edebiyatçıları temsil eden bir edebiyat ajansı kurdu. Çeşitli gazete ve
       magazin icin editörlük yapti ve köşe yazarı olarak çalıştı. 2014 yılında
       yayınlanan ve bu yıl Almanca'ya çevrilen „Biz burada iyiyiz“ adlı kitabı
       üzerinde çalışmak için bir dönem Berlin'de yaşadı. Darbe girişiminden sonra
       Türkiye'den taşındı. Şu an Paris'te yaşıyor. taz.gazete kendisyile
       Hamburg'da söyleşi için buluştu. 
       
       taz.gazete: Barbaros Bey, kitabınız Gezi'den sonra Türkiye'yi terk eden üç
       genç insanın hikayesini anlatıyor. Gezi çok umut verici bir direniş
       olmasına rağmen kitabın konusu neden sürgün? 
       
       Barbaros Altuğ: Gezi'de çok aktiftim. Protestoların sonuna doğru insanlarda
       özellikle genç insanlarda yılgınlığı gördüm. Umutlarını kaybetmeye
       başlamışlardı, çünkü Türkiye'yi değiştiremeyeceklerini anlamışlardı.
       Maalesef Gezi'den bize geriye kalan, Gezi'nin değerlerine inanan insanların
       o ülkede barınamayacağı oldu. Kendi aralarında „nereye gidebiliriz“ diye
       konuşuyorlardı. Hiçbir politik hareket onları desteklemedi. Bu sadece
       AKP'nin sorunu değil, diğer bütün siyasi partilerin de sorunu. Onların
       seslerine kulak vermeleri gerekirdi. Şu anda yaşadığımız sorunlar buradan
       kaynaklanıyor. Yazılması gereken bir kitap vardıysa; işte o, bu kitaptı.
       
       Gezi'den sonra siyasi durum giderek kötüleşti, birçok insan Türkiye'yi terk
       ediyor. Kitabınızdaki kahramanlar gibi neden Berlin'i tercih ediyorlar
       sizce? 
       
       İspanya'da iş olanakları az. İtalya'da İtalyanca bilmeniz gerekir. İsveç
       zaten göçmen kabul etmiyor. Yunanistan'ın siyasi gündemi Türkiye gibi her
       gün değişebilir. Tek seçenek kalıyor: Berlin. Berlin'de büyük bir „Turkish
       community“ var. Berlin özellikle kapılarını genç yaratıcı insanlara açıyor.
       Yeterince iyi eğitimliyseniz, başarılı bir geçmiş veya gelecek vaat
       ediyorsanız Berlin en azından bir şans veriyor. Sadece Türkçe ve İngilizce
       konuşarak hayatınızı sürdürebilirsiniz. Bu başka bir yerde çok zor. Türkiye
       kökenlilerin en az ayrımıcılığa uğradıkları şehir Berlin. Bunu kendi
       tecrübelerimden yola çıkarak söyleyebilirm.
       
       Siz de mi yeni Berlinlisiniz? 
       
       Kitabı bitirmek icin Berlin'e gelmiş, Thorstrasse'de ev kiralamıştım.
       
       Ve orada hikayenizdeki Yasemin, Ali ve Eren ile tanıştınız? 
       
       Köşede bir lokanta vardı. Birkaç gün sonra öğle yemeğine gittiğimde üç kişi
       geldi bavularıyla. Bir kız, iki erkek. Kız aslında benim yazdığım Yasemin.
       Berlin'de nasıl hayatta kalabileceklerini konuşuyorlardı. İş bulabilir
       miyiz, paramız yeter mi gibi. Sohbetlerini dinledim, yazdığım hikaye
       gördüğüm bu sahne üzerine kurdum.
       
       Kitabınızdaki kahramanlar bir şekilde hayatlarını sürdürmeyi başarıyor,
       fakat siz sürgün konusuna daha karamsar yaklaşıyorsunuz. Oysa her dönem
       Türkiye'den göç eden insanlar oldu. Mesela 1980 darbesinden sonra. Sizce
       bugün farklı olan nedir? 
       
       Ben bu kitabı 2014 yılında yazdım ve onların dönmelerini istediğim için
       umutlu bir şekilde bitirdim. Türkiye'yi terk eden insanların ülkeyi umutlu
       ve ışıklı bir yarına taşıyabileceklerini düşünüyorum. Aradan 3 yıl geçti ve
       bu süre içinde Türkiye bir uçurumun kenarına geldi. O çocuklar o uçuruma
       dönmek istemiyorlar artık. Arkadaşları hapiste, öldürülmüş veya aileleri
       sindirilmiş. İyi para kazanabilecekleri ortamlar var Türkiye'de, fakat beş
       kişi 40 metrekare apartmanda yaşamayı tercih ediyorlar. Eleştiri kabul
       etmeyen bir sistemde yaşayamazsınız. Para her şey değildir. Özgürlük
       istiyorlar ve yakın gelecekte bu özgürlüğe sahip olamayacakları için neden
       dönsünler?
       
       Her şeye rağmen Türkiye'de demokratik hareketler var. Bu hareketler, yurt
       dışından nasıl desteklenebilir? 
       
       Türkiye'den bir göç var, ama baktığınızda belki yüzde biri ülkeyi terk
       etmiştir. Zaten ne kadarı ülkeyi terk edebilir, hangi ülke kapılarını açar?
       Türkiye'deki insanlar ülkenin değişmesini isterlerse o ülke değişecek. Göç
       eden insanların yapabileceği üretim yapmak: Kitap yazmak, müzik ve film
       yapmak ve böylece onlara umut vermek. Türkiye zengin bir ülke değil, bizim
       en büyük ticaretimiz Avrupa'yla. Ticareti bile kesseniz Türkiye tedbirini
       almak zorunda. Buna benzer maddi tedbirler Gezi'den sonra uygulansaydı
       belki şu anda Avrupa'nın tehdit olarak hissetmediği bir ülke haline
       gelirdik. O çocuklar da kendi ülkelerinde kalırdı zaten.
       
       1960'lardan bu yana Türkiye'den Almanya'ya göç hareketi var. Siz ilk gelen
       Türkiye kökenli Almanlar ile yeni gelen Türkiyeliler arasındaki dinamikleri
       nasıl değerlendiriyorsunuz? 
       
       55 sene önce gelen insanlar maddi nedenlerden dolayı geliyordu ve çok
       eğitilmiş değilerdi. Türkiye eğitimsiz olan kesimi yollamaya çalıştı ama
       artık üçüncü ve dördüncü kuşaklar yaşıyor Almanya'da. Yani onlar zaten
       Alman, onların Türklüğünden çok az bahsedebiliriz -ve adapte olabilmek iyi
       bir şeydir-. Son gelen insanların farklı kaygıları var, mesela entelektüel
       kaygılar. Ki bunlar, kendi ülkesinde üretim yapamayanlar, yaptığında ceza
       alanlar veya kendisine otosansür uygulamamak için başka bir ülkeyi tercih
       etmiş olanlardır.
       
       Almanya'da yaşayan Türkiye kökenli insanları karşılaştırmak çok zor. Fakat
       üçüncü ve dördüncü nesil ile yeni gelen Türkyeliler aslında aynı düşünceye
       sahip insanlar. Aynı genleri paylaşıyorlar. Gen dediğim sadece genetik
       anlamda değil; misal aynı şarkıyı dinlediklerinde aynı hisslere sahip
       olabilmek. Bu gençler aynı kitapları okumuş, aynı filmeri seyretmiş
       insanlar. Mesela Ajda Pekkan dediğimizde herkes kim olduğunu bilir. Ortak
       paydaları çok. O nedenle daha iyi bir harmanlama oluşturuyorlar. İnşallah
       daha iyi olurlar.
       
       Şu an üzerinde çalıştığınız kitapların konuları Ermeni soykırımı ve işsiz
       gazeteciler. Birbirinden çok farklı gözükse de kitapların konusu yine
       sürgün. Bu konu sizi neden yakından ilgilendiriyor? 
       
       Sürgün birçok şey olabilir. Aşkından ayrılabilirsin, ülkenden ayrılıp
       gidebilirsin. Bir insanın kolunu kesmek gibi bir şeydir sürgün. Benim
       ilgilendiğim şey, kolun kesildiğinde nasıl hayatta kalabiliyorsun? Sürgün
       meselesi, Türkiye'nin temel sorunu. Osmanlı döneminden beri milyonlarca
       insanları sürmüşüz ve bunun sonuçlarını hiç düşünmemeşiz. Özellikle ilk
       kuşak kendi toprağından asla kopamıyor. Çocukları dahi unutamıyor. O
       insanlara yaptığımız affedilebilir bir şey değil. Almanya 1940'larda
       Yahudilere yaptığı kötülüklerle yüzleşiyor ve bunun bedelini ödüyor. Biz
       insanlardan özür bile dilememişiz. Bir ülke böyle iyileşebilir mi? Sürgün
       kötülüğüyle yüzleşmemiz gerekir, ama bunu yüz yıldır yapmıyoruz. Dahası
       halen azınlıklar ötekileştirilip sürgüne gönderiliyor. O nedenle Türkiye'de
       faşistlerin sloganı „Ya sev ya terk et.“
       
       Terk etmeyince ne olur? 
       
       Bu bir tehdittir. Öldürecekler. Sadece öldüreceklerini yazmıyorlar. Bu
       sloganı sokaklara pankart olarak özgürce aşabiliyorlar, çünkü insanları
       terk etmeye zorladıklarında ceza almıyorlar. Onlara, farklı olan herkesi
       sürme hakkı veriliyor. Ama orası benim de ülkem, seviyorum ama onlar gibi
       sevmiyorum. Esas bu ülkeyi sevmeyenler onlardır.
       
       [1][tazcafé'de kitap okumasi:] Yazar Barbaros Altuğ ve taz.gazete Editörü
       Ebru Taşdemir tazcafé'de Kitap, Gezi ve Türkiye hakkinda sohbet edecekler.
       Etkinlik Oliver Kontny tarafindan Türkçe ve Almanca cevrilecek. 28.11.2017
       Salı günü, tazcafé. Saat 19.00'dan itibaren. Giriş ücretsiz.
       
       27 Nov 2017
       
       ## LINKS
       
 (DIR) [1] /Lesung-28112017/!165499/
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Canset Icpinar
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Kültür
 (DIR) Toplum
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA