# taz.de -- „Hayır“ın faydaları üzerine: Hayır monologları
       
       > „Bugüne kadar başımıza ne geldiyse ‚hayır‘ demeyi bilmediğimizden değil
       > mi?“ Kısa ve net: Hayır!
       
 (IMG) Bild: İtaatsizlik, özgürlük demektir.
       
       Sevişmek istemediğim zamanlarda ne yazık ki klasik bir bahaneye sığınarak
       “başım ağrıyor“ diyorum. Üzerime gelmeyin, farkındayım, hiç kreatif bir
       yaklaşım değil. Yaratıcı olmadığı gibi bu mazeret “senin de hep başın
       ağrıyor“ ya da “başınla işim yok ki“ gibi gereksiz yorumlara yol veriyor.
       Oysa en kıymetli ve kesin olan cevabı verebilmek isterdim. Tek kelime, kısa
       ve net: “Hayır!“
       
       ***
       
       „Keşke en başından – benim artık işkence masası olarak tanımladığım – nikah
       masasındayken “hayır!“ deseydim. Böylece, bunca yılım boşa gitmeyecekti.
       İkinci kez yaşamaya şansım olmayan hayatım başka bir yöne evrilecekti.“
       
       ***
       
       “Kızıma “hayır“ diyemediğim için doyumsuz ve mutsuz bir çocuk oldu.“
       
       ***
       
       “Çok dindar olmamasına rağmen feodal bağları güçlü bir aileden geliyorum.
       İlkokuldan sonra babam ve ağabeylerim beni okuldan alıp, başımı örtmem
       gerektiğini söylediler. Yeni kıyafetime ve hareketlerimin kısıtlanmasına
       bir türlü alışamamıştım. Başka birinin bedenini taşıyordum sanki. Aklımda
       hep okumak ve dans etmek vardı. Gizlice odamın kapısını kilitleyip aynanın
       karşısında sürekli dans ediyordum. Bir türlü onların istediği modelde biri
       olamayacaktım. Üç yıl aradan sonra ailemin itirazlarına rağmen dışarıdan
       okumaya karar verdim ve o azimle Konservatuvarı kazandım. Şimdi dans
       hocalığı yapıyorum. Bugün düşünüyorum da eğer o zaman aileme “hayır“
       demeseydim şimdi istemediğim bir hayatı yaşıyor olacaktım.“
       
       ***
       
       “Hayır“ diyemediğim için yanındayken bile aslında çoktan kaybettiğim
       sevgililerim oldu.“
       
       ***
       
       “Yorgun argın işten çıkıyorum ve akşam evime oturmaya gelmek isteyen
       arkadaşlarım arıyor. Ne onları kaldırabilecek enerjiye ne de hazırlık
       yapacak güce sahibim. Üstelik çocukları bizimkiyle bir araya gelince
       ortalık tımarhaneye dönüyor.
       
       Fakat öğretilmiş kodlar nedeniyle, 'ayıp olmasın’ diye, kabul etmek zorunda
       kalıyorum. “Hayır“ diyerek belki bir an için mahcubiyet yaşayacağım ama
       neticede dinlenebilecek zamanım bana kalacak. Ama yine de “Hayır“
       diyemiyorum. Şimdi kalkıp bir kek atmalıyım fırına. Eyvah! kabartma tozu
       kalmamıştı evde. Neredeyse gelirler.“
       
       ***
       
       “Psikoloğa ilk gittiğimde beni rahatsız eden her şeye karşı “hayır“ demeyi
       öğrenmem gerektiğini söyledi. Dediği kadar kolay olsa keşke. Terapi
       seansları devam ettikçe “sen güçlü bir kadınsın, şöyle harikasın,
       başarabilirsin“ gibi gazlarla bir an kendimi kaptırıp, her şeyin üstesinden
       gelebilme gücüne sahip olduğumu zannettim. “Zeyna“ gibi bir kahraman olarak
       görüyordum kendimi. Ağlamayı unuttum. Ben güçlüydüm! Ağlamak zayıfların
       işiydi. Oysa duygusal gözyaşı farklı hormonlar salgılamamızı sağlıyormuş.
       Bazı bilim insanları duygusal ağlamanın vücuda zararlı maddelerden ve
       stresten kurtulmanın bir yolu olduğunu savunurken; bazıları fiziksel,
       zihinsel ve duygusal problemlerle baş etmenin bir yolu olduğunu düşünüyor.
       Ben ise bu kadar faydasından bihaber, psikopata bağlamıştım.
       Ağlamayacaktım.
       
       Bütün bu birikimin patlaması da olsa gerek, bir gün dolmuşta giderken
       teypten çalınan “Pala Remzi“ şarkısına eşlik edip, hıçkırıklara boğularak
       ağladım. Yolcuların afallamış bakışları beni kendime getirmiş olmalı ki,
       sonrasında psikoloğumun karşısına dikilip ona “hayır“ dedim. Ben o
       yapaylığı kaldıracak güce sahip değildim. Ve rahatladım. Çünkü “hayır“
       demeyi öğrenmiştim artık.“
       
       ***
       
       “‚Allah aşkına biraz daha ye!‘ diyerek, her seferinde diyetimi bozduran ve
       uzun uğraşıyla verdiğim kiloları bir akşam yemeğinde geri aldıran teyzeme
       “hayır“ diyemediğim için pişmanım. Tamam, sizin için belki önemli
       olmayabilir ama bu da benim için bir sorun işte.“
       
       ***
       
       “Oğlum çocukken bizi çok yoruyordu. Hep kafasının dikine giderdi.
       İstemediği bir şeyi ona asla yaptıramazdık. “Hayır“ dedi mi, akan sular
       dururdu. Küçüğü ise bizi hiç yormaz, hep kaderine razı olurdu. Biz de onu
       daha yumuşak başlı bulurduk. Oysa ki büyüdüklerinde büyük oğlan yaşadığı
       onca şeye rağmen hayat karşısında daha sağlam durdu. Küçüğü mü? O hala her
       şeye boyun eğip duruyor. Başkalarını mutlu etti belki, ama kendisinin ne
       istediğini o dahil hiç kimse bilmiyor.“
       
       ***
       
       „Çocukluğumdan itibaren tiyatrocu olmak istiyordum. Rüyalarımda bile
       kendimi hep sahnede görüyordum. Fakat anne ve babamın doktorluk sevdasına
       “hayır“ diyemediğim için onların tercihini yerine getirdim. Tiyatro sevdam
       da okul müsamerelerinden öteye gidemedi. Doktorluğu, hakkını vererek
       yapmaya çalışıyorum ve iyi de para kazanıyorum bu işten, ama parasız bir
       tiyatrocu olmayı tercih ederdim.“
       
       ***
       
       „En son okuduğum kitap Meltem Gürle’nin “Kırmızı Kazak“ adlı deneme
       kitabıydı. Beni en çok etkileyen bölümlerinden biri ise Erich Fromm’a ait
       “Psikolojik ve Ahlaki Bir Sorun Olarak İtaatsizlik“ adlı, insanlık tarihini
       başlatan ve sürdüren şeyin aslında, “hayır“ diyebilme özgürlüğü olduğunu
       hatırlatan bölümdü.
       
       Fromm’a göre, bütün insanlık bu itirazla başlamıştı. İtaatsizliğin, yani
       iktidar odaklarına “hayır“ diyebilmenin, özgürlüğün temeli olduğunu
       söylüyor Fromm. Ancak bunun yanlış anlaşılmaması gerektiğini de ekliyor.
       İtaatsizlik başlı başına bir erdem sayılmamalıdır. Aynı şekilde itaat etmek
       de kötü bir şey değildir. Çünkü insan iktidarın dayattığı anlayışa boyun
       eğmeyi reddederken, aslında kendi içsel ahlakına itaat etmektedir.
       Kalabalıkların ya da onları temsil eden iktidarın gücüne “hayır“ demeyi
       başaran kişi, insan olmanın en temel yasasına, yani vicdanına teslim
       olmaktadır. İçteki ve dıştaki yasayı birbirinden ayırt etmeyi bilmek gerek.
       İnançlarım ve kararlarım beni ben yapan şeylerdir. Eğer onların peşinden
       gidersem, kendim olabilirim. Aksi takdirde, sahiciliğimi kaybederim ve
       kalabalıkların bir parçası haline gelirim.“
       
       ***
       
       Bugüne kadar başımıza ne geldiyse “hayır“ demeyi bilmediğimizden değil mi?
       Sevdiklerimizi kırmamak adına yaptığımız ve sonunda mutsuz olduğumuz
       eylemler, her dediğine “evet“ dediğimiz için şımarttığımız çocuklar,
       istemediğimiz halde “hayır“ diyemediğimiz için yapmak zorunda olduğumuz
       angarya işler. Başımıza çıkarttığımız sevgililer. Konforumuzdan
       vazgeçemediğimiz için boşanmayı göze alamadığımız, “hayır“ diyemediğimiz
       evlilikler, kimi zaman da emin olmadığımız halde bir nikah masasında
       nihayete eren fecaat durumlar.
       
       Özel hayatlarda yaşananlar yetmezmiş gibi bugün de toplumun ne istediğinin
       görmezden gelindiği, zaten iç açıcı olmayan hayatlarımızı mahvedecek, akla
       zarar bir sisteme “evet“ denilmesi isteniyor. Oysa, kimsenin aklıyla dalga
       geçmemek gerektiği gibi boyun eğmeye de hiç gerek yok. Sanırım bahane
       üretip “başım ağrıyor“ demek yerine daha fazla başların ağrımaması için
       verilecek yanıt kesin olmalı ve o büyülü kelime kullanılmalı. Kısa ve net:
       Hayır!
       
       13 Apr 2017
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Bircan Değirmenci
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Kültür
 (DIR) taz.gazete
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA