# taz.de -- Karikatürist Serkan Aktuniğne: „Baskı artarsa mizah da artar“
       
       > „Penguen“’de 14 yıldır karikatür çizen Serkan Altuniğne’yle hükümetin
       > şakadan neden anlamadığını konuştuk.
       
 (IMG) Bild: Yapma ya
       
       [1][Für die deutschsprachige Version dieses Interviews klicken Sie bitte
       hier.] 
       
       „Penguen“ Dergisi’nin İstanbul’daki ofisi sessiz ve düzenli görünüyor.
       Mesai saati bitimini biraz geçe gitmiş olmamızın etkisi belki de, fakat
       insan şaşırıyor. Türkiye’nin mizah geleneğinin son temsilcilerinden biri
       olan derginin her Perşembe basılan bir nüshasını alıp okusanız, derginin
       asıl yüzüyle karşılaşırsınız: Şamatacı, hınzır ve muhalif. 
       
       Türkiye’de gelenektir, mizah dergileri bölünerek çoğalır. Yani bir mizah
       dergisinde çalışan birkaç yazar-çizer, bir gün dergisiyle helalleşir ve
       yeni bir dergi kurmak için yola çıkar. „Penguen“ de 2002’de „Leman“
       Dergisi’nden ayrılan bir grup çizer tarafından kuruldu. 
       
       Yaklaşık 25 bin tirajlı, haftada bir yayımlanan dergide her çizerin ve
       yazarın kendi köşesi olmakla birlikte, kapak ve ilk iki sayfada Türkiye
       gündemi masaya yatırılıyor. „Penguen“, „Uykusuz“, „Gırgır“ gibi mizah
       dergileri, bazen muhalefetin en sertini işte bu sayfalarda yapıyor. Bu
       yüzden de baskının her türüne ve sadık bir okur kitlesine alışkınlar. 
       
       taz.die günlük gazete: Serkan, „Penguen“’de ilk çizmeye başladığın
       dönemlerde siyasi gündeme çok girmiyordun, sonrasında daha politik bir
       çizgiye kaydın. Nasıl oldu bu?
       
       Serkan Altuniğne: İşimde siyasete girmeyi hala isteyerek yapmıyorum
       aslında. Ama maalesef şartlar insanı zorluyor. İster istemez politize
       oluyorsun. Eskiden beri politik bilinç sahibi bir insandım ve kırılma
       noktası Gezi Direnişi oldu. 'Benim de artık birşeyler söylemem lazım’ diye
       düşündüm.
       
       Gezi’de ortaya çıkan mizah çok konuşuldu. Senin için mizahın bu kadar
       yaygın olması şaşırtıcı mıydı? 
       
       Hayır şaşırmadım. Bu ülkede mizah genlerde olan bir şey. Baskı ne kadar
       artarsa mizah da o kadar artıyor. Bir yandan da insanların umutsuzluğu
       arttıkça mizah dergilerinin tirajları düşüyor. Özellikle üniversiteli,
       liseli çocuklarla karşılaşınca uyuz oluyorum, 'Biz sizin yaşınızdayken
       hıyar gibiydik, siz niye bu kadar akıllısınız?’ diyorum. Mesela 'Slogan
       bulamadım’ kadar yaratıcı bir duvar yazısı olamaz bence. Gezi’deki tepki
       sadece iktidara değil, herkeseydi. Sadece iktidar değil, sağıyla soluyla
       bütün kurumlar hedefti. O çocuklar çok zeki. Daha akıllı bir
       
       hükümeti ve daha akıllı bir muhalefeti hak ediyorlar. Bu düzeni hak
       etmiyorlar. Bence bu ülkedeki siyasilerin hiçbiri bu insanların ne kadar
       akıllı olduğunun farkında değil. O yüzden anlamsız diyaloglara maruz
       kalıyoruz, saçma sapan çekişmelerin ortasında kalıyoruz.
       
       Artık yargısal baskıların yanında toplumsal baskı da gittikçe yükseliyor.
       „Penguen“ bu baskılardan nasibini alıyor mu? 
       
       2012’de binamız kundaklandı. Açılan en son dava da 2014’te Erdoğan’ın
       cumhurbaşkanı olduğu zamandı. Kapaktaki çizimde, cumhurbaşkanının
       karşısında ceketini ilikleyen karakterin yaptığı iddia edilen el hareketi
       nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret davası açıldı. Çizerler mahkemede 'E
       ceket böyle iliklenir’ diye savunma yapmak zorunda kaldı. Bu kadar
       sıkıntılı bir durum var. Öyle bir atmosfer var ki, çizerler, gazeteci ve
       yazarlar oto sansür uygulamak zorunda hissediyor kendini. 'Onu yapmayın’
       diyen birisi yok ama sen onu yapmaman gerektiğini biliyorsun.
       
       Bu senin üretimini nasıl etkiliyor? 
       
       Kendi adıma dikkat etmeye çalışıyorum. Çünkü doğal olarak hapse girmek
       istemiyorum. Bir laf ederken birkaç kere düşünmek zorunda kalıyorsun.
       Özellikle dergide iş yaparken daha dikkatli olmak zorundayım. Çünkü hem
       benim, hem de dergi için sıkıntı çıkabilir. Bu baskı çok kötü. Bu ülkede
       hiçbir zaman çok rahat olamadık ama 10 sene önce daha rahattık.
       
       Türkiye’de mizahın bu kadar kolayca kendine yer bulabilmesini, mizah
       dergilerinin bu kadar çok satılmasını neye bağlıyorsun? 
       
       Sadece Türkiye’de değil, bu coğrafyada da mizah geleneksel bir şey, çünkü
       bu coğrafyanın insanları ezelden beri derdini dolaylı yoldan anlatmak
       zorunda kalmıştır. Bu da mizah refleksi getiriyor. Sadece devlet
       yönetiminde değil, ailede de böyledir. Mesela babaya dert anlatacağın zaman
       etrafından dolanmak zorunda kalırsın. Bence o yüzden olaylara bir
       Avrupalıdan daha kıvrak bakabiliyoruz. Onların dolaylı olmak gibi bir
       zorunlulukları olmuyor genelde. Kinaye, ima, laf çarpıtmak falan de buraya
       özgü şeyler. Çünkü derdimizi direkt anlatamıyoruz.
       
       Mizahın sınırı var mı sence? Hakareti de aşabileceğini düşünüyor musun? 
       
       Bence hakaret ve mizah farklı şeyler. Mizahın sınırının olmadığını
       düşünüyorum. Sen alınıyorsan o senin alınganlığın, sen başa çık. Ama
       hakaret ediyorsam hukuki bir karşılığı varsa onu devreye sokarsın. Her
       şeyin şakasını yapabilmeliyim. Ama mesela cennet-cehennem karikatürü
       çiziyorum okuyucu mail atıyor, 'Siz niye kutsal değerlere laf atıyorsunuz’
       diyor.
       
       Yani benim senin kutsalınla derdim yok, ne yaparsan yap. Ben sadece şaka
       yapıyorum. Ama Türkiye’de ‚sınırı olmamalı‘ deyince şuna da neden
       olabiliyor: Bir kere sosyal medyada başıma geldi, karşındaki 'o zaman ben
       de senin ananı si..yim, bu da benim ifade özgürlüğüm’ diyebiliyor. Bu senin
       ifade özgürlüğün değil ki, bana küfür ediyorsun. Fikir de değil. En fazla
       temenni olabilir.
       
       Hükümet neden mizaha tahammül edemiyor sence? 
       
       Tüm egemenler ezelden beri şakadan hoşlanmaz. Tahammül etmesiyse
       hükümetlerin karakteri ve özgüvenleriyle alakalı. Bizim hükümette ‚Bir
       yerden açık verirsem gerisi gelir‘ gibi bir zihniyet var bence. O yüzden
       hiçbir şeye toleransı yok. Şu anki duruma bakarsan, onların açısından çok
       da yanlış değil. Çünkü hiçbir şekilde oy kaybetmiyorlar. Belki bir gedik
       açılsa gerisi gelecek ve bu oya yansıyacak.
       
       Son dönemde Avrupa’da, özellikle Almanya’da, Türkiye’de mizah ve ifade
       özgürlüğü ilişkisi üzerinden epey tartışma yürüyor. ‚Erdowie, Erdowo,
       Erdoğan‘ şarkısı, komedyen Jan Böhmermann’ın okuduğu şiir üzerine açılan
       dava gibi örnekler var. Bir yandan da Avrupa Birliği ve Türkiye arasında
       yürürlüğe girmiş bir Geri Gönderme Anlaşması ve bunun getirdiği tartışmalar
       var. Avrupa’da Türkiye’deki baskıya yönelik artan ilgisini neye
       bağlıyorsun? 
       
       İlginin artmasını açıkçası biraz ikiyüzlü buluyorum. Çünkü göçmen krizi,
       yıllardır devam eden emperyalist politikaların bir sonucu. İnsanlar canını
       kurtarmak için ülkelerinden kaçıyor, ‚Aman gelmesinler‘ diyorsun. Tamam
       gelmesinler ama onların insanca yaşamadı için gerekli şartları da
       sağlamıyorsun. İnsanların hayatları üzerinden pazarlık yapmak en basitinden
       ayıp. İlgi de biraz sahte geliyor. Bu politikalar olmasa ilgi de
       olmayacaktı. Erdoğan ülkenin başına dün geçmedi ki, 14 senedir ülkenin
       başında.
       
       3 May 2016
       
       ## LINKS
       
 (DIR) [1] /Pressefreiheit-in-der-Tuerkei/!5299200
       
       ## AUTOREN
       
 (DIR) Gözde Kazaz
       
       ## TAGS
       
 (DIR) taz.gazete
 (DIR) Pressefreiheit in der Türkei
 (DIR) Satire
       
       ## ARTIKEL ZUM THEMA
       
 (DIR) Pressefreiheit in der Türkei: „Die Medien sind ein schwarzes Loch“
       
       Über 106.000 Menschen verfolgen Elif Ilgaz' Tweets aus Gerichtssälen und
       von Straßenprotesten. Ein Gespräch über Bürgerjournalismus und Trolle.
       
 (DIR) Pressefreiheit in der Türkei: „Mehr Repression, mehr Satire“
       
       Serkan Altuniğne zeichnet für das Satiremagazin „Penguen“. Ein Gespräch
       über politische Kunst, eine kluge Jugend und den Humor der Mächtigen.